Kayyum rektör Melih Bulu’nun atanmasının üzerinden iki ay geçerken Boğaziçi direnişi de ikinci ayını doldurmuş bulunuyor. Direnişin ilk gününden bu yana büyük bir sahiplenme ve saldırı sürecini açıktan yaşadık, yaşıyoruz.
Devlet ilk günden bu yana her türlü zor aygıtını kullanarak süreci bastırmak isterken geniş halk kitlelerinin pandemiyle derinleşen öfkesi büyük oranda sokağa yöneldi. Boğaziçi öğrencilerinin çağrısı toplumun tüm kesimlerinde bir yankı yarattı. LGBTİ+’lar, kadınlar, işçiler, liseliler üniversiteliler, işsiz gençler bu çağrıya kulak vererek sosyal medyada, sokakta, evde, işte kayyum rektör Melih Bulu’ya ve AKP-MHP iktidarının faşist politikalarına karşı gelişen direniş etrafında birleşti.
Devlet direnişin ilk gününde bu yana Boğaziçi öğrencisi olmayan öğrencileri hedef alarak dayanışmayı ortadan kaldırmaya yönelirken devam eden saldırılarda bu birlikteliği hedefine oturttu. Bununla paralel gözaltı, tutuklama ve ev hapisleriyle direnişi bastırmaya yöneldi. Ev hapisleri ve tutuklamalarla sokağa çıkmaya yönelik adeta pranga niteliği taşıyan saldırıları devreye sokarak faşizmi tırmandırmaya devam edeceğini ortaya koydu.
LGBTİ+’lar hedef alınarak, öğrencilerin ve toplumun dini “hassasiyetleri” kaşınarak direnişi kırmaya yönelirken ortaya koyulan sahiplenme, bu saldırıları büyük oranda boşa çıkardı. 12’inci Cumhurbaşkanı’na açık mektup olarak yazılan metnin geniş kesimlerce sahiplenilmesi direnişi farklı noktaya taşıyan pratiklerden birisi oldu.
Devletin tüm yalnızlaştırma saldırılarına karşı ortaya konulan sahiplenme öğrenciler açısından umut verici bir tabloyu ortaya çıkardı.
Üniversite dayanışmaları örgütleniyor!
Pandemi sürecinde öne çıkarak yaşamımızda daha fazla yer kaplayan dayanışma kavramı Boğaziçi süreciyle birlikte öğrencilerin hayatına daha fazla dokunan bir noktaya ulaştı.
Pandemi sürecinin başında yerellerde örgütlenen dayanışma ağları üniversitelerde bulunmasa da Boğaziçi’ne atanan kayyum rektör Melih Bulu’ya ve gelişen faşist uygulamalara karşı Boğaziçi Dayanışması’nın etkisi dayanışma ağlarının üniversitelerde örgütlenmesi noktasında önemli bir örnek oluşturdu.
Pandemi sürecinde önemini daha fazla hissettiğimiz dayanışmaların bu örnekle birlikte yirmiden fazla üniversitede örgütlenmeye çalışılması öğrencilerin pandemi sürecinde biriken öfkesini ve Boğaziçi’yle gelişen enerjiyi karşılayabilecek önemli bir araç olarak duruyor.
Kayyumlar eliyle öğrencilerin örgütlenme alanlarının büyük oranda önü kesildiği, kulüplerin, toplulukların kapatıldığı ya da yasaklandığı, öğrencilerin sosyalleşme-buluşma mekanlarının polis-ÖGB ablukasına alındığı bir sürecin ardından dayanışmaların öğrencilerin örgütlülüğü noktasında önemli bir yeri bulunuyor. Dayanışmalar devletin başından bu yana Boğaziçi içine sıkıştırmaya çalıştırdığı kayyum karşıtlığının diğer üniversitelerde fiili olarak örgütlenebileceği olanağı bulunduruyor.
Dayanışmaların kurumsallaşması kritik bir yerde duruyor.
Bundan sonrası hepimizde!
İstanbul’dan, Amed’den, Eskişehir’den, Ankara’dan, Van’dan Denizli’den Adana’dan, İzmir’den daha birçok kentten üniversite dayanışmalarının bir araya gelerek kayyumlara ve tutuklama, ev hapsi saldırılarına karşı “Bundan sonrası hepimizde!” şiarıyla bir kampanya başlatması dayanışmaların örgütlenmesi ve kayyumlara karşı mücadelenin yükseltilmesi açısından önemli bir adım oldu.
Boğaziçi direnişinin ilk tutsaklarından Boğaziçi’li öğrencilerinin “bundan sonrası sizde!” mesajı “Bundan Sonrası Hepimizde!” denilerek halka direniş çağrısına dönüştürülmüş oldu. Halk kitlelerinin bulunduğu her alanda bu sürecin içerisinde yer alarak hem öğrencilerin mevcut taleplerini sahiplenmesi hem de kendi taleplerini ifade etmesini hedefleyen dayanışmalar bu süreci en geniş kesimlerle birlikte örgütlemeyi hedefliyor.
Üniversite öğrencilerinin kampanya çerçevesindeki talepleri ise Melih Bulu ve tüm kayyumların istifa etmesi, rektörü üniversite bileşenlerinin seçmesi, tutuklu ve ev hapsinde bulunan öğrencilerin serbest bırakılması ve üniversite içerisindeki polis-ÖGB ablukasının kaldırılması yönünde.
Önümüzdeki süreçte ilişkiye geçilen kesimlerin taleplerinin ayrıca ele alınarak örgütlenmesi çalışmanın önemli bir odağını oluşturuyor. Bu çerçevede ziyaret edilen işçi direnişleri bulunurken önümüzdeki süreçte çerçevenin daha da büyümesi hedefleniyor.
Kampanyanın politik hedefi bizim açımızdan birleşik mücadele tartışmalarımıza paralel olarak farklı dinamiklerden beslenen direnişleri ortaklaştırmak devletin her alanda tırmandırdığı faşizme karşı mücadeleyi geliştirmek açısından önemli bir nitelik barındırıyor.
Özelde genç işçilerin, işsiz gençlerin, liselilerin, genç kadınların, LGBTİ+’ların kendi sorunları çerçevesinde kampanyayla ilişkisini kurmak kampanyanın geleceği açısından önemli bir yerde duruyor. Halkın kendi talepleri çerçevesinde kampanyayla buluşabilmesi kampanyanın geleceği açısından önemli bir yerde duruyor.
Bu hedefe paralel olarak devletin son beş yıldır gerçekleştirdiği saldırıların etkisinin bugün daha vahim bir şekilde karşımıza çıktığını-çıkacağını öngörmek gerekiyor. Gençliğin özelde devrimci gençlik örgütlerinin örgütsel olarak dağınık olduğu göz önünde bulundurulduğunda devletin saldırılarını kısa vadede kampanyayı hareketsizleştirmeye çalışacağını görerek adım atmak önemlidir.
Bu süreçte kampanyanın hedefine ulaşmasındaki esas noktalardan birisini istikrarlı ve atılgan bir çalışma tarzının inşası oluşturuyor diyebiliriz. Dayanışmaları örgütlerken kampanyayı örgütlemek, kampanyayı örgütlerken örgütlülükleri geliştirilmek birbirini besleyen bir noktada duruyor.
Boğaziçi sürecinin başından bu yana T. Kürdistanı’na atanan kayyumla Boğaziçi’ne atanan kayyum pratiğinin birlikte işlenmesi nasıl ki şovenizme karşı bir gedik açtıysa kampanyaya sadece gençlerin değil toplumun tüm kesimlerinin bulunduğu konumdan dahil edilmesi geliştirici besleyici bir noktadadır.
Bu çerçevede bulunduğumuz her alanda “Bundan sonrası hepimizde!” şiarını yükselterek mücadeleyi ve dayanışmayı büyütmek hepimiz açısından önemli bir sorumluluk taşıyor. Bugün kadınların sokaktaki isyanıyla, işçilerin grev çadırlarında yaktıkları ateşle, köylülerin doğası için ortaya koyduğu direnişle, gençlerin işsizliğe geleceksizliğe karşı büyüyen öfkesiyle, inancının özgürlüğünü savunan Alevilerle, Ermenilerle, Kürt ulusunun her alanda yükselttiği haklı ve meşru mücadelesiyle buluşmak; kayyumların gönderilmesi, üniversitelerin özgürleştirilmesi, bilimin üretilmesi, tutuklu ve ev hapsinde bulunan arkadaşlarımızın özgürleşmesi için önemli bir görev olarak duruyor!