Bu yazı Çin’deki Tiananmen Meydanında öğrencilerin ve işçilerin, revizyonist Deng Xiaoping önderliğindeki Çin Komünist Partisi’ne karşı gerçekleştirilen eylemlerin katliamla bastırıldığı sürece yönelik, 1989 yılında Kazanılacak Dünya dergisinin 14. sayısında yayımlanmıştır. Tiananmen Meydanından başlayarak Çin’in dört bir yanına yayılan eylemlerde binlerce insan katledilirken, revizyonistlerin Büyük Proleter Kültür Devriminin devrimci mirasını sahiplenen gençliği kanla bastırmaya çalıştığı bu süreç, 15 Nisan 1989’da başlayarak 4 Haziran 1989’a kada devam ederken tarihe 4 Haziran Hareketi ve Tiananmen Meydanı olayları olarak geçmektedir. 1989’da ingilizce yayınlanan bu makalenin yıldönümü vesilesiyle çevirisini gerçekleştirmiş bulunuyoruz.
Mao Zedung’un kadroları temizdi,
Dörtlü Çete’nin kadroları cesurdu,
Hua Guofeng’in kadroları ortalıkta yoktu,
Deng Xiaoping’in kadrolarının hepsi milyoner.
- Tiananmen Meydanı’ndan bir şiir, Bahar 1989
Bu dörtlük BBC’de, ABD’li CNN’de ya da The Times’ta, Le Monde’de, Pravda’da veya herhangi bir başka büyük ajansta, Batı’da ya da Doğu’da, yayınlanmadı. Bu da son ayaklanma sırasında ortaya çıkan diğer tüm Maoist düşünceler gibi ele alındı: Kaçınılması ya da bastırılması gereken bir şey.
Çinli protestocuların istedikleri ile dünya halklarına istedikleri budur diye anlatılan aynı şey değildi. Batı medyası Pekinli öğrencilerin liderliğinde öne çıkan Batı yanlısı, parlamento yanlısı demokrasi düşüncelerini tek taraflı olarak öne sürdü. İşçileri bağımsız bir siyasi güç olarak ele almadılar, onları sadece öğrencilere verilen desteğin güçlü destekçiler olarak tanımladılar ve daha radikal/proleter gençliğe, kaynayan kazanı havaya uçurma peşinde olan “adi suçlular” diye saldırdılar. Çin rejimine gelince, medya protestoculara “dış güçlerin paralı karşı devrimcileri”, “vatanseverlik karşıtı”, “holigan”, “Kuomintang’ın ayak takımı” gibi yakıştırmaları uygun gördü. Örneğin batı medyası gibi, Tiananmen Meydanı’ndaki Mao’nun dev portresine boya atan bir avuç insana büyük ilgi gösterdiler, bu sırada öğrencilerin failleri nasıl hızla yakaladıklarını ve yine bu tür bir eylem için protestocuların arasında ne kadar az desteğin (ya da hiç) olduğunu önemsiz gibi lanse ettiler. Batı ve Çin medyasının çeşitli politikaları isyanın kısmi ve çarpık bir görüntüsünü ortaya çıkardı ve Pekin’deki öğrenci liderliğinin en önde gelen kesimini tek önemli siyasi eğilim olarak sundu. Öyle değildi.
Kazanılacak Dünya dergisi, Çin’deki kitlesel yükselişte çatışan tüm güçleri ve bunların nasıl geliştiğini tam olarak karakterize edecek veya farklı eğilimlerin göreli ağırlığını tam olarak özetleyecek bir konumda değildir. Ancak çeşitli kaynaklara, medya dahil olmak üzere, Çin uzmanları ve kitlesel ayaklanma öncesinde/sırasında Çin’de bulunan kişilere dayanarak bir dizi ön sonuç çıkarmak mümkün. Bunlardan en önemlisi ise, öğrenciler arasında ana eğilim olmasa da, kaynağı ne olursa olsun burjuva haberleriyle sistematik olarak örtbas edilen yaygın bir Maoist düşüncenin ortaya çıkmasıdır.
Daha radikal güçlere bakmadan önce, öğrenci liderliği hakkında bir şeyler söylemek gerekiyor. Batı medyası, “Batı demokrasisi”ne tapan Çinli gençlerden oluşan bir selin görüntüsünü yayınladı. Yine de medyanın kendisi bununla çelişerek, devrimci komünist marşı olan Enternasyonel’i söyleyen öğrencilerin yinelenen görüntülerini de gösterdi. International Herald Tribune gazetesinde bir sütun olarak eklenen tek paragraflık bir anekdot, çok sayıda bisikletçinin “kızıl bayrak sallayarak Enternasyonel’i söylemek için uzun süre gidonlarını bırakacağını” anlatıyordu. Yine de mesele, öğrenci liderliği arasındaki baskın eğilimin devrimci Maoizm olması değil. Çünkü kesinlikle değildi. Bu öğrencilerin çoğu, çoğu zaman sağlıksız dozda, Gorbaçov’un glasnost’u ve her türden başka fikirlerle birlikte, Çin’e parlamenter demokrasi getirmenin her türlü kavramını ağırladılar. Ancak anlayışları çelişkiliydi: Aynı öğrenciler Gorbaçov’a sempati duyabilir ve Çin’deki Mao döneminin özelliklerini destekleyebilir ya da parlamenter demokrasi çağrısında bulunur ve Enternasyonal’i söyleyebilirdi. Dahası, çatışma geliştikçe bakış açıları genellikle hızlı ve dramatik bir şekilde değişti. Bazı öğrenciler yabancılar için otellere bağlanan BBC’yi dinleyecek ya da CNN’i izleyecek kadar şanslıydı. Burada “özgür dünya” medyasının onlar hakkında sunulan, Amerika’ya ne kadar hayran olduklarını iddia eden çarpıtılmış görüntülerini gördüler, kafaları karıştı ve öfkelendiler. Bu, bazıları için batı stili “konuşma özgürlüğü”nün ilk dersiydi. Ancak Deng rejiminin kendisi en keskin dersleri verdi. Deng’i veya en azından ÇKP liderliğinin genel yönelimini desteklemeye aldanmış olanlar, bu pozisyonların meyveleriyle kaba bir şekilde karşı karşıya kaldılar. Astrofizikçi Fang Lizhi’nin ABD elçiliğine sığınmış öğrenci destekçilerinden bir grup şöyle yazıyordu: “… Deng Xiaoping ilk lider olduğunda, durumumuzun düzeleceğine inanıyorduk. Hayal gücümüzün en uzak noktalarında bile şimdi olduğu kadar kötü olacağını beklemiyorduk.” Ve bu mektup katliamdan önce yazılmıştı. Bazı öğrenciler, protesto için kendilerini diri diri yakmaktan bahsederek meydana benzinle gelmişlerdi – sadece birkaç gün sonra, Halk Kurtuluş Ordusu saldırısını püskürtmek için benzini Molotof kokteylleri yapmakta kullanıyorlardı. Milyonlarca Çinli Tiananmen Meydanı’nda neler olduğunu anlamaya çalışırken, Batı’nın yıllardır Deng’i Amerikan Time dergisinin selamladığı gibi “Yılın Adamı”, “büyük reformcu” ilan ettiğini unutmalarını gerçekten bekleyen var mı?
Çin toplumundaki ayrıcalıklı konumları göz önüne alındığında, mevcut Çin liderliğinin şu ya da bu kanadı için veya Kültür Devrimi’ne karşı olan duyguların Tiananmen Meydanı’ndaki öğrenci liderliği arasında başlangıçta oldukça yaygın olması şaşırtıcı değildir. Kültür Devrimi sırasında, eşitsizlik ve sömürünün olmadığı bir topluma ilerlemenin bir parçası olarak ayrıcalıkların genişletilip genişletilmeyeceği ve ya azaltılıp azaltılmayacağı konusunda verilen yoğun mücadele sırasında, devrime gerçekten ve coşkuyla hizmet etmeye çalışan birkaç aydından bahsedilebilir. Ancak başlangıçta Kültür Devrimi için hevesli olan bazı kişiler, yoğun sınıf mücadelesinin uzadıkça uzaması ve revizyonistlerin “istikrar ve birlik” için siren çağrılarına kapıldıkça yorgun düştüler. Ve yine de diğerleri, ayrıcalıklarına şiddetle sarıldılar, toplumsal eşitsizlikleri daraltma çabalarına şiddetle içerlediler ve intikam için can attılar. Bu nedenle, aydınların çoğu, 1976’da Mao’nun devrimci yoldaşlarına karşı yapılan darbeyi ilk başta memnuniyetle karşıladı ya da ona katıldı, ancak farklı anlayışlar ve farklı gündemlerle. Şimdi olanlar birçok yanılsamayı ortadan kaldırdı. Pek çok entelektüel ayrıcalıklı olabilir, ancak Çin değildir. Bir kez daha emperyalizm tarafından aşağıda tutulan ve sömürülen bir ülke haline gelmiştir ve bütün revizyonistlerin zengin, güçlü, modern, teknolojik olarak gelişmiş bir Çin vaatleri başka bir şeye kanalize oluyor; şahlanmış enflasyon, gecekondu mahalleleri ve çekçekler, ulusal aşağılanma, açlık ve kız bebek katli – kısacası acı veren bir kabus. Şimdi Deng’in acımasız baskısı, entelektüeller de dahil olmak üzere Çin’de burjuva yönetiminin ne anlama geldiğini açığa çıkardı.
Tiananmen Meydanı’ndaki katliam tüm dünyayı öfkelendirdi – ancak birçok öğrenci liderinin belirgin şoku ve inançsızlığı, rejimin gerçek doğasını ne kadar yanlış anladıklarını yansıtıyordu. Çin toplumundaki görece ayrıcalıklı konumları onları yumuşattı ve birçoğunu kapitalizmin restorasyonunun gerçekte ne anlama geldiği konusunda köreltti. 1976 darbesiyle meydana gelen niteliksel sıçramayı kavrayamayan birçok kişi, Deng rejiminin protestoculara karşı, bu tür kanlı bir baskıya başvurmayan devrimci rejimden çok daha farklı davranacağını düşünmek için hiçbir neden görmüyordu. Bu insanların çoğunun fark edemediği ironi, Deng rejiminin entelektüelleri toplumsal tabanının bir parçası olarak görmesine rağmen, geniş kitlelerin desteğine sahip olmayan gerici bir rejim olduğu için iktidarını en kanlı baskı aygıtları üzerine kurması ve buna ihtiyaç duymasıdır. Rejimin şu anda görece ayrıcalıklı tabakaların çoğunu bile muhalefete itmesi gerçeği, gerçek devrimci öncünün, Maoist Parti’nin, gerici Deng rejimine karşı yeni bir güç birliği oluşturması ve düşman kampındaki kargaşadan yararlanması için mükemmel bir durum yaratmıştır. Çin’deki hareket ile başka bir yerdeki herhangi bir hareket arasındaki en büyük farklardan biri, kitlelerin Deng’in burjuva rejimi ile Mao’nun önderlik ettiği gerçek sosyalist toplum arasında karşılaştırma yapmak için bir temele sahip olmasıydı. Çin’de ortalıkta dolaşan bir şaka; Deng savunma yapmak icin Mao’nun mezarını ziyarete gidiyor. “Ne yapabilirim?”, diye soruyor. Mao yanıtlıyor, “Hadi yer değiştirelim”. Bir Amerikan gazetesi bahar kargaşası patlak vermeden, Deng yüzünü tam göstermeden önce kırsal kesimde duyulan bir sözün haberini vermişti; “Mao Zedung iyiydi, kuruşun karşısında kuruş vardı. Deng Xiaoping belki iyidir, ama bugün kuruşun karşısında dolar var.” Tiananmen Meydanı’nda Mao’nunkilerle birlikte 1976 öncesi dönemin diğer önde gelen isimlerinin posterleri sık sık görülebilir. Bunun yansıttığı şey, ana kitleler için hayatın daha da zorlaştığına dair bir anlayış ve daha iyi bir geçmişe duyulan özlemdir. Bu tür duygular, geçmiş için basit bir nostaljiden daha fazlasını temsil eder, bununla birlikte Çin’de geçmiş aynı zamanda gelecekti; Mao yönetimindeki Çin’i desteklemek, bugün ne yapılması gerektiğini bilmekle el ele gider. Bir kadın, kurtuluş mücadelesi sırasında köylülerin askerler için otlardan, sazlardan veya bulabildikleri herhangi bir şeyden nasıl sandalet yaptıklarını ve halk savaşına sundukları bunun gibi diğer katkılardan bahsetti. Şimdiyse askerler ABD’den ithal edilmiş botları giyiyor ve halka kurtuluş getirmektense onları vuruyor; kadın aslında hissettiği ihanet hissini ve bunun nasıl Deng Xiaoping çizgisinin bir sonucu olduğunu anlatıyor.
Bu hareketlilik aynı zamanda, Mao’nun farklı çizgilerde zaten daha net olanlar tarafından alenen desteklenebileceği bir siyasi alanı da geçici olarak açtı. Mao yanlısı düşünce geniş ve heterojendi ve bu anlamda daha gelişmiş eğilim genellikle Başkan Mao’dan Alıntılar (Çin’deki devrimci kitleler ve dünya çapında milyonlarca kişi tarafından okunan ünlü Küçük Kırmızı Kitap) ve rozetler gibi Kültür Devrim’i ile yakından özdeşleşmiş Mao sembollerini taşımakla ifade edilirdi. Örneğin, 1988’de Çin’de bulunanlar, o zamanlar neredeyse hiç kimsenin Mao rozeti takmadığını söylüyorlar. Mao rozetlerini sergilemek cüretkar, hatta tehlikeli olurdu, çünkü bu, Mao’nun çizgisine saldıran ve Mao döneminin ve özellikle Kültür Devrimi’nin başarılarını sistematik olarak ortadan kaldıran rejime açıkça karşı çıkmak anlamına geliyordu. Yine öğrenci hareketinin patlak vermesinden önceki aylarda, gidip görenler Pekin’de Mao rozetlerinin ceketlerin yakalarının içine gizlice takıldığını söylüyorlar. Daha sonra, Tiananmen protestoları sırasında ve özellikle işçilerin kitlesel olarak öğrencilere katıldığı mayıs ayının ikinci yarısında, Mao yanlısı tutumla rozetler tozları alınıp, yakalara takıldı. (Elbette, Batı medyası ülkedeki her Amerikan yanlısı Çinliyi bulup onlarla röportaj yapıyor ve “demokrasi tanrıçası”nın büyülü raksını gösteriyor. Bahsettiğimiz Maoistleri bulamadı ya da elinde kırmızı kitaplarla bir röportaj için uzun bir bekleyişte olan hiç kimseyi – Batı medyası sadece bulmakla ilgilendiğini ve yalnızca kendi çıkarlarına uygun olanı buldu.) Olay yerindeki bazı gözlemciler, insanların Küçük Kırmızı Kitap ve Mao’nun Seçilmiş Eserlerini birbirlerine yüksek sesle okuduğu, Mao’nun çalışmaları hakkında meydanda yoğun tartışmalar olduğunu bildirdi. Bu kitapları kitapçılarda bulmak artık çok zor (birçoğu yıllardır bodrumlarda, çatı katlarında saklanmıştı). Rejimin genellikle Mao’nun yazılarını örtbas etmek istediği varsayılırdı, bu yüzden yazılar bazı gerçekleri saklıyor olmalıydılar. Bu tartışmalara katılan gençlerden bazıları, Mao’ya geri dönmekten, yaşamadıkları tarihi keşfetmek olarak bahsettiler. Bazıları, Çin’in şimdi ihtiyaç duyduğu şeyin başka bir sosyalist devrim olduğunu iddia edecek kadar ileri gittiler; tarihlerinde bunu daha önce yapmışlardı ve bunu başaracak düşünceye Mao sahipti. Meselenin sadece Deng Xiaoping’den değil, son on yıldır Çin’e hakim olan Deng’in çizgisinden kurtulmak olduğunu vurgulayarak belirttiler. Bu bilinç, batı basınında haberi yapılmayan türden bir kahramanlığı ortaya çıkardı. Bir tanığın anlattığına göre, katliamdan hemen sonra, daha HKO askerleri hemen hemen herkese, küstahça bakan herhangi birisine bile ateş ederken bir kadın elinde megafonla, bisikletini sürerken haykırıyordu, “Bu rejim faşisttir. Artık bunu hepiniz görüyorsunuz. Çin’de başka bir sosyalist devrime ihtiyacımız var. Çocuklarımızı öldürdüklerini görmüyor musunuz?” Kalabalığı kendine çekmeye çalışırken bir sokak köşesinden bir başka sokak köşesine, yüzünde yaşlarla neler olup bittiğini açıklamaya çalışıyordu.
İşçiler olay yerine daha sonra, Mayıs ayının sonlarına doğru toplu halde girseler de, risklerin ne olduğu ve onlardan ne isteneceği konusunda daha gerçekçi bir anlayışa sahip oldukları hemen belli oldu. Bir gazetecinin dediği gibi, “öğrenciler yol barikatları, konuşmalar ve hükümet karşıtı afişler düzenlerken, açık şiddete başvuranların işçiler olduğu” yaygın olarak bildirildi. Çin rejimi, öğrenciler ve işçiler arasında takozlar oluşturmaya çalıştı. Örneğin, katliamdan hemen sonra, açıkça ilan edilen infazlar sadece işçileri ve işsizleri kapsıyordu. Sadece öğrencilerin işçileri ve kırsal kesimden şehirlere akın eden çok sayıda işsizi tutuşturacağından değil, daha da temel olarak işçilerin herhangi bir kitle hareketine ne getireceğinden korktular. Bahar olaylarından hemen önce, resmi Çinli Köylü Günlüğü, kadrolarını “Mao’nun ikinci tanrılaştırılması” diye adlandırdığı şeye (ilkinin Kültür Devrimi olduğu iddia ediliyor) karşı uyardı. Öyle ki, bu sırada insanlar Mao portreleri asıyor, “Doğu Kızıldır”ı söylüyor ve Mao dönemini yücelten şiirler okuyorlar. Rapor edilene göre bu fenomen, daha yoksul işçiler ve köylüler arasında kendiliğinden ortaya çıkıyordu. International Herald Tribune gazetesi şunları yazdı: “Entelektüeller ve kol işçileri Çin’in yozlaşmış ve acımasız liderlerine karşı nefreti paylaşabilirler, ancak sıkıyönetim öncesi günlerde sanayi işçilerinin Pekin’de sergilediği Mao Zedung’un büyük portreleri, Çin’deki kitlelerin çoğunun özlem duyduğu şeyin demokratik kurumlar değil aydınlanmış bir imparator olduğunu hatırlattı.” İşçilerin ve köylülerin özlediği şey aslında proletaryanın egemenliği ve Mao’nun somutlaştırdığı kültür devrimidir. Çin’deki bu son gelişmeler, farklı bir bağlamda Mao’nun Kültür Devrim’inde işaret ettiği bir noktayı akla getiriyor: “Burjuva gerici çizginin eleştirisini başlatanlar aydınlar ve geniş genç öğrenci kitleleri olsa da, yine de, ‘Ocak Fırtınası’ iktidarı ele geçirdiğinde, devrimi tamamlamaya yönelik ana güç olarak hizmet etmek, zamanın efendileri, geniş işçi, köylü ve asker kitlelerine düşüyordu. Entelektüeller her zaman şeyleri algılayışlarını değiştirmekte hızlı olmuşlardır, ancak içgüdülerinin sınırlamaları nedeniyle ve tam bir devrimci karakterden yoksun oldukları için bazen oportünistlerdir.”
Bahar protestolarını vahşice bastırırken, Deng’in ana kaygılarından biri, Maoist güçlerin olası yeniden doğuşuna ve bu tür hareketlerin güçlendiği isyan ve kalkışmalara darbe indirmekti. Kültür Devrimi’nin uzlaşmaz devrimci ruhu, Çin yöneticileri için hâlâ çok canlı ve tehditkar. Nisan ayı sonlarında bir Parti toplantısından alınan korsan notlar Deng’in iş arkadaşlarına şunları söylediğini aktardı: “Bu sıradan bir öğrenci hareketi değil. Bu bir kargaşa… Şu anda yaptıkları, Kültür Devrimi sırasında isyancıların yaptıklarının tamamen aynısı. Tek istedikleri göğün altında kaos yaratmak.” Bu bahar gelişmeleri elbette Kültür Devriminin tekrarı değil. Proletarya devlet iktidarını elinde tuttuğunda Mao’nun yaptığı gibi, aşağıdan isyanı ve devrimci dönüşümü teşvik etmek yerine, bugün üst parti liderliği yukarıdan muhalefeti eziyor. Bu farklılığa değinen bir burjuva yorumcu, tüm sınıfının bakış açısını doğru bir şekilde sundu: “Yirmi yıl önce bir başka öğrenci kuşağı yine aynı üç şeye karşıydı: uzlaşma, eşitsizlik, yolsuzluk. Kendilerine Kızıl Muhafız adını verdiler ve revizyonizmin şeytanlarının yok edilmesini talep ettiler. Bir liderleri vardı; yaşlanan Mao Zedung’un mesihliği tarafından yönlendirildiler. Tanrıya şükür bugün Mao yok.” Ancak Mao ve Kültür Devrimi’nin ektiği tohumlar oldukça gerçek. Peru’dan Güney Asya’ya, emperyalist metropollere kadar mücadele veren dünyanın dört bir yanında Maoist güçlerin doğmasına neden oldular. Ve Çin’de de küçük ama hatırı sayılır güçlerin taşıdığı Mao’nun ve sosyalist devrimin bayrağını taşıyanlar Deng’in ve gericilerin uykularını kaçırıyor, kasap rejimine karşı “göğün altında kaos yaratıyorlar”.
Bu yazı “A World To Win” (Kazanılacak Dünya) dergisinin 1989/14 sayılı dergisinde bulunan “What the Media Suppressed” yazısının tercümesidir.
https://www.bannedthought.net/International/RIM/AWTW/1989-14/AWTW-14-Tiananmen.pdf