Yeni Demokrat Gençlik geçtiğimiz ay içerisinde uzun süreli bir kampanyanın startını vermişti. Geleceği Zenginlere Yedirmeyeceğiz şiarıyla örgütlenen kampanyanın içeriği, hedefleri, nasıl ilerlediği ve gençlik açısından önemini konuştuk.
Pandeminin birçok gerçekliği açığa çıkarttığının belirtildiği söyleşide “İfade ettiğimiz koşulları görmek her gence bu koşulları değiştirme sorumluluğu yüklüyor.” denildi.
“Geleceği zenginlere yedirmeyeceğiz” şiarıyla bir kampanya başlattığınız. Bu slogan ve şiar nereden doğru, şekillendi kısaca anlatır mısınız?
Yaklaşık bir buçuk yıllık bir pandemi sürecinin içerisinden geçiyoruz. Egemenler sömürüyü derinleştirip tüm toplumu uçuruma sürüklerken gençliğin geleceksizlik kaygısıyla boğuştuğu bir süreç yaşadık. Onlarca gencin bu süreçte intihar ettiği, ailesi ve çevresi tarafından psikolojik şiddete maruz kaldığı, pandemi koşullarında çalışırken virüse yakalanıp yaşamını yitirdiği, sigortasız işte çalıştığı için izin kağıdı olmadığı gerekçesiyle cezalara çarptırıldığı, Suriyeli mülteci genç Ali el Hemdan’ın para cezası yememek için kaçtığı ve polis tarafından katledildiği bir süreci yaşadık.
Kadın cinayetlerinin cezasızlıkla ödüllendirildiği kadınların ve LGBTİ+’ların kazanımlarının tek gecede gasp edildiği, üniversitelere kayyum atandığı, işçilerin Kod-29’la işten çıkarıldığı, tazminat haklarının gasbedildiği bir süreci yaşıyoruz. İkizdere’de Kaz dağlarında doğa katliamını yaşıyoruz.
Pandemi sürecinde açıktan gördüğümüz üzere emperyalist tekeller ve yerli iş birlikçileri sermayelerini katlarken aşının satışı için rekabet edilirken binlerce insanın yaşamını kaybetmeye devam ettiği bir koşuldayız. İnsan hayatının önemi her geçen gün küçülür, zenginlerin bekası için her gün binlerce insan ölürken açıktan ifade etmemiz gerekir ki; geleceğimiz yok ediliyor.
İnsanlığın ürettiği zenginlikler burjuvazinin kasalarında toplanırken milyarlarca insan yoksullukla boğuşuyor. Aşı yok denilerek aşılama yapılmazken, aşı alınabilecek 128 milyar dolar halkın kasasından çalınıyor.
Yukarıda ifade ettiğimiz koşulları görmek her gence bu koşulları değiştirme sorumluluğu yüklüyor. Biz kampanyamızın şiarıyla geleceğimizi çalanlara geleceğimizi yedirmeyeceğimizi ifade ediyoruz.
Kampanyanızın sanırız ilk etabı 1 Mayıs’tı, hareketli bir dönemdi. Kampanyanızın başlangıcı olan 1 Mayıs’la birlikte nasıl bir süreç geçirdiniz?
Evet bu yıl 1 Mayıs’ı kampanyamızın bir parçası olarak ele aldık. Pandemi gölgesinde geçirdiğimiz ikinci 1 Mayıs oldu. Egemenler cephesinden pandeminin ciddi bir deneyim oluşturduğunu yasalarını, kolluğu, basını bilumum tüm araç ve imkanlarını ihtiyacına uygun biçimlendirdiğini görüyoruz. Süreç, devletin yasaklarını devreye soktuğu, hak gasplarını doruğa çıkarttığı böyle bir dönem oldu. Bu yaşananlar devletin pandemiyi kitlelerin bir araya gelişlerini engellemek üzere bir araç olarak kullandığını göstermektedir.
Afiş, sticker asmanın dahi pandemi gerekçesiyle yasak olduğu bir süreç yaşadık. Yukarıda da ifade ettiğimiz gibi geleceksizliğin bu denli derinleştiği koşullarda bizler halk gençliğine “Geleceğine Sahip Çık, 1 Mayıs’ta Sokağa Çık!” diyerek bir çalışma ördük, bu dönem içerisinde ‘yasakları tanımıyoruz’ diyerek ajitasyon propaganda çalışmalarımızı yaygın olarak sürdürmüş olduk.
İstanbul, Ankara, Kocaeli ve İzmir’de bir yandan kendi çalışmamız devam ederken birleşik mücadele kanallarını kullanarak halk gençliğini 1 Mayıs’ta sokağa çağırdık. İstanbul, İzmir ve Ankara’da 1 Mayıs öncesi ve günü birçok eylem gerçekleşti.
Bu süreçte yüzümüzü kitlelere dönmenin ciddi bir enerji yarattığını görmüş olduk. Sokağa çıktığımızda -özellikle yoksul kesimlerde- halkın eylemleri ciddi düzeyde sahiplendiğini görmüş olduk.
Bu 1 Mayıs, gençlik kitlelerine, yasaklara rağmen ‘sokaklarda birlikte olursak egemenlerin her türlü bastırma çabasını boşa düşürebiliriz’ mesajı verdi. Kampanyamızda geçirdiğimiz kısa süreç 1 Mayıs’la da beraber yüzünü kitlelere dönen bir hareketin gelişime açık olduğunu gösterdi.
Kampanyanızın ilk etabı henüz bitmeden üç haftalık tam kapanma süreci gündeme geldi. Kapanma dönemlerinde ve pandemi koşullarında kampanyanız açısından nasıl bir çalışma tarzı izlemeyi düşünüyorsunuz?
Aslına bakarsak, kampanyamızın ilk etabı daha çok yaygın kitle faaliyetine dayanan, ajitasyon propagandanın öne çıktığı ve esasta da kampanyamızın politik içeriğinin ve hedeflerinin geniş kitlelere anlatılacağı bir içerikteydi. Daha sonrasında ise kampanyamız birinci dönemde yakalanan ilişkileri kalıcı örgütlenmelere dönüştürme ve hedeflerimiz bağlamında neleri – nasıl yapabileceğimizi ortaya koyacağımız süreçlerden oluşuyordu.
Kampanya çalışmalarına başlamamızın hemen akabinde sokağa çıkma kısıtlamalarının getirilmesi yaygın kitle faaliyetimizi nispeten engellemiş oldu, kısa süreliğine esas ajitasyon propaganda faaliyeti sosyal medyaya sıkışmış oldu.
Fakat bu dönemi biz kendi içimizde şu şekilde revize etmeyi daha doğru bulduk, bu sürede kampanyamızın içeriğini, hedeflerini ve kitleye açılma kanallarını her yoldaşımızın zihninde ortaklaştırmak. Bu bağlamda yeni dönemde çıkartacağımız dergimize kampanyamıza ilişkin 5 – 6 başlıktan oluşan bir dosya koymayı uygun gördük.
Ele alacağımız konularda, halk gençliğine dönük saldırıların boyutu, kapitalist iktisadi sistem içerisinde üretim araçlarının geliştirilmesi ve bunun etkileri, Türk hakim sınıflarının uşaklıkta üstlendiği misyon, bunların tamamının Türkiye’deki gençleri nasıl etkilediğini işlemeye çalışacağız. Böylece örgütlenme çalışmalarımızın halk gençliğinin hangi ihtiyacına dönük olduğunu, devrimci kitle örgütlenmesinin nerelere yoğunlaşması gerektiğini daha gerçekçi bir içerikle ortaya koymaya çalışacağız.
Daha sonrasında ise, sosyal medyanın yaygın bir şekilde çalışmaları toparlayacağı bir kitle çalışmasını hayata geçirmeyi hedefliyoruz. Bu dönemde biliyorsunuz ki gençliğin ortak yaşam alanlarının çoğu kapalı, üniversiteler, liseler, kafeler vs. kapalı. İş havzalarında çalışan, tarım üretimi yapan gençlere ulaşım nispeten zor. Bu nedenle esasta biz ulaşılabilir olmayı hedefliyoruz.
Biz gençliğe dokunmak için bir adım atarken, onların da bize dönebileceği, dönüş yapabileceği örgütsel kanalları yaratmaya çalışıyoruz. Bu açıdan politikalarımızı, derdimizi daha net ve kısa anlatmaya ve halk gençliğinin de bize hızlıca ulaşabilmesini önemsiyoruz.
Kampanyanız pandemi sürecinin ağırlaştığı gerçeklik içinde ve pandeminin fırsata çevrildiği bir ortamda halk gençliğinin yaşadıklarına nasıl bir cevap olacak? Bu koşullarda nasıl bir örgütsel çalışma hayata geçecek? Kampanya ile YDG olarak önünüze koyduğunuz hedefler nelerdir?
Yeni Demokrat Kadın’ın pandemi sürecine ilişkin başlatmış olduğu bir kampanya süreci vardı ve o kampanyanın temel sloganlarından bir tanesi “Pandemiyi kadınlar konuşuyor, patriyarkanın maskesi düşüyor”du.
Bu her açıdan bir gerçekliği ifade ediyor aslında. Sloganda dikkat çekildiği gibi pandemi, devletin başına çöreklenen siyaset kurumunun da, halkın sırtından geçinen asalak burjuvazinin de her şeyi kendi egemenliklerini korumak, kendi kârlarını korumak için düzenlediğini gösterdi.
Bu düzen içerisinde dünya çapında en ufak bir sallantının, halkın daha fazla yoksullaşması, gençliğin geleceğinin daha fazla çalınması anlamını taşıdığını görmüş olduk.
Halkın bu sistemde geleceğinin olmadığını en çıplak haliyle görmüş olduk. Bugün Kolombiya’daki eylemler bu söylediklerimizin en net kanıtları niteliğindedir. Halk artık “yarını kazanmak için bugünü kaybetmek zorundayız” düşüncesinin sömürgen asalaklardan kurtulmak için gerçekçi tek yol olduğunu görüyor.
Bu açıdan örgütsel çalışmamız kısaca, halk gençliğine dönük saldırıları gerçekçi bir tarzda analiz eden, bu analizin sonuçlarında örgütsel kanallar yaratan ve bunları halk gençliğinin örgütlenmesi için, ısrarcı ve atılgan bir çalışma örgütleyen bir içerikte olacak. Hepimizin geleceği çalınıyorsa, yok pahasına emeğimiz satılıyor ve hala her şeyin suçlusu halkmış gibi davranılıyorsa o zaman bundan rahatsız olan herkesle, buna karşı mücadele etmeliyiz. Kampanyamız bu gelişmelerden rahatsız olan herkesle buluşma ve bu buluşmayı devrimci bir örgütlenmeye dönüştürme hedefini taşımaktadır.