Katliamın devlet cephesinde anlamından, gençliğin birlikte mücadelesine kadar birçok başlık üzerinden sorularımıza cevap veren Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu Eş başkanı Alev Özkiraz ve Yeni Demokrat Gençlik temsilcileri, birleşik mücadele vurgusunu ön plana çıkardı.
Röportajın tamamı şu şekilde;
* 20 Temmuz 2015… Bu tarih devrimci ve anarşist gençleri hedef alınmasının yanı sıra devletin “çözüm” sürecini tamamen ortadan kaldırmaya dönük bir saldırı sürecinin başlangıcı oldu.
İsterseniz ilk olarak buradan başlayalım. Suruç’ta katliam ile hedeflenen neydi?
SGDF Eş Başkanı Alev Özkiraz: Erdoğan ve AKP iktidarının politikalarıyla birlikte ülkenin büyük bir kısmının adalet talebine ne kadar çok ihtiyacı olduğu Gezi ile birlikte somutlanmış oldu. Gezi İsyanı’ndan sonra inanılmaz derecede artan bir baskı otamı da oluştu. Çünkü Gezi tek başına Türkiye halklarının değil Kürt halkınında sahiplendiği bir başkaldırı bir ortak mücadele hattıydı. Ve gezi o yüzden hedef alınan mevzilerden bir tanesiydi, tıpkı Kobanê gibi. Kobanê’de Erdoğanın sık sık “düştü düşecek” söylemleri ondan sonra gelen serhildan dönemi ve buna Türkiyeli gençlerinde Gezi’nin Çocuklarının da eşlik etmesiyle birlikte ortaya çıkmış bir devrimden söz edebiliriz.
Bu devrimle birlikte orada yıkılan bir kent. Aslında “devrimin kendisine dokunmak!” sadece bir ajitasyon değildir. “Niye oraya gidiyoruz ?”un cevabını “beraber savunduk beraber inşa edeceğiz” şiarıyla büyüten bir gençlik hareketi, sadece sosyalist gençlik nezdinde de değil, SGDF nezdinde değil, tüm gençlik hareketine cevap arayan bir kampanya başlatılmıştı.
Bu da devlet nezdinde çok hoşa gitmeyen bir durumdu. Dayanışmanın gücünü Gezi’den sonra çok somut bir devrimle göstermiş oluyorsun. Ve yine Kürt halkının ve Türkiye halklarının barışını göstermiş oluyorsun. Çünkü bu ülkede devrim, ancak bununla birlikte gelebilen bir şeydir. İki halkın, ezilen halkların barışmasıyla birlikte ortak mücadelenin büyümesiyle başlayan bir süreçti.
Niye Suruç’tu, aslında toplamda dayanışmayı iki halk nezdinde örmek ve iki halkın Kobanê’ye dokunmasını sağlayabilmek içindi. Devlet bunu kendi için sorun olarak gördü ve bu sorunu katliamla çözebiliriz dedi. Çünkü çok büyük bir enerjiden, çok büyük bir devrimden bahsediyoruz. Oraya gitmiş savaşçılardan bahsediyoruz, savaşan enternasyonalist taburlardan anarşistlerden, sosyalistlerden bahsediyoruz ve gözle görünür bir talepten bahsediyoruz aslında. Bu ülkenin, toplam da Ortadoğu’nun ne kadar devrime ihtiyacı olduğunu göstermiş oluyorsun.
O yüzden de mevcut yönetenler tarafından istenmeyen şeydi aslında bu devrim. O yüzden de Suruç’ta 33 insan 33 genç, sosyalist, anarşist katledilmiş oldu. Toplamda da devrim isteğine devrime dokunmaya karşı gelinmiş oldu.
Yeni Demokrat Gençlik(YDG): Aslında ifade ettiğiniz gibi “çözüm süreci 20 Temmuz 2015’te bitmiş oldu. Burada devletin hedef aldığı noktalardan biri çözüm süreci ile yaratılan atmosferdi. Çözüm süreci ile birlikte Türkiye halklarının ve Kürt ulusunun birleşik mücadelesi ciddi bir atmosfer yarattı. Bu atmosfer bizler açısından ezilenler cephesinde ciddi kazanımlar açığa çıkardı.
Biz bunu Gezi İsyanında görebiliyoruz. Biz bunu Kobanê serhildanları sürecinde Türkiye ve Kürdistan halklarının ortaya koyduğu pratikte görebiliyoruz. Kobanê direnişinde Rojava devriminin savunulmasında görebiliyoruz. Rojava devriminin etkisiyle birlikte 7 Haziran’da Kürt ulusuyla Türkiye halkının ortaya koyduğu pratik ezilenler cephesinde şovenizme karşı ciddi bir gedik açmış oldu. Devletin hedefine koyduğu esasta biraz da buydu.
Bu anlamıyla saldırının Suruç’ta gerçekleştirilmesi Kürt ulusuyla dayanışmayı büyüten Türkiye’li devrimcilere yönelik devletin tavrını ortaya koymuş bulundu. Biz burada devletin vermek istediği mesajın açık olduğunu düşünüyoruz. Türkiye halklarıyla Kürt ulusunun birleşik mücadelesinin arasında çatlak oluşturma, buradan doğru gözdağı verme ve bir çizgi geliştirme hamlesi olduğunu düşünüyoruz
Devlet çözüm sürecini Kürt ulusunu, devrimci-demokratik güçleri teslim alma güdüsüyle hayata geçirmeyi hedefledi. Ama çözüm sürecinin yarattığı etki Gezi İsyanı’nda, Kobanê sürecinde 7 Haziran’da kendisini açığa çıkartmış oldu. Bu süreçte en açık şekliyle gördüğümüz Türkiye halklarının ve Kürt ulusunun birlikte mücadelesiydi. Suruç’taki saldırı da bu birleşik mücadeleye yönelik bir saldırıydı.
* 1,5 yıldır QSD’nin elinde tutuklu bulunan DAİŞ çetesi İlyas Aydın ile geçtiğimiz günlerde ANF’de yapılan bir röportaj yayımlandı. Bu çete üyesi açıkça bu katliamların devletin yönlendirmesi ile gerçekleştirdiğini ifade ediyor. Çete üyesinin bu itiraflarını, yargılamaların geldiği nokta ile birlikte konuşmak isteriz.
SGDF Eş Başkanı Alev Özkiraz: Belki ilerdeki konuşmalarımızda da değiniriz. Adaletin ne kadar büyük bir ihtiyaç olduğuna. Buraya değinmeden önce de Suruç katliamı acaba sadece bir örgütün katliamı mıydı? Yani sadece IŞİD mi yaptı? Tabi ki de değil, mitinge giderken on defa arandığımız en ufak bir etkinliğe giderken çeşitli güvenlik işlemlerinden geçtiğimiz koşullarda orada hiçbir güvenlik durumu yoktu. Ve çok rahatlıkla bir örgüt mensubu 300 insanın arasına girerek bomba patlattı.
Bir insanın tırnağına kadar hakim olan devlet aranan bir insana kayıtsız kaldı. Bunda bizim suçumuz yok denildi. Gazete manşetleri atıldı. Kimisi “33 terörist” dedi. Kimisi teröristlere yakın insanlar dedi. Başlıklardan da çok net bir şekilde anlaşılıyor aslında kimin İŞİD ile işbirliği yaptığı, kimin bu katliamlara yol açtığı! Buda aynı böyle bir şey hem Suruç için hem Ankara için yargılananlara bakıyorsunuz ya da katliamların geçtiği anlara yerlere bakıyorsunuz. Olmaması, önlenmesi kuvvetle muhtemel olan katliamlar aslında! Yani şöyle net ifade edecek olursam bu katliam çok net olmayabilirdi. SGDF bunu beklemiyor muydu? Belki katliam beklemiyordu. Ama gidişler kolluk tarafından engellenebilir veya buna benzer saldırılar olabilir diye tartışıyordu aslında. Bu kendi içinde tartıştığı bir şeyken gerçekleşen çok çok başka bir şey oldu.
Bu devletin açık açık katliama eşlik etmesiydi. Dediğim gibi aslında olmaması çok muhtemel ama olması için tüm yolların açıldığı bir katliamdı. Yargılananların da “MİT’le bitlikte planlandı” demesi bu yüzdendir. Biz bazen sloganlarımızı atarken şöyle diyoruz ya Ankara katliamını anarken de Suruç katlamını anarken de “Katil devlet işbirlikçi AKP” ya da “Katil İŞİD işbirlikçi AKP” bu çok gerçek elle tutulur bir gerçek. O yüzden bende şunu çok net bir şekilde söyleyebilirim. Bu kadar güvenlik kontrolünün olduğu bu kadar tutuklamanın olduğu bir ülkede bunun olması muhtemel değildir. Bunun olması çok gerçekçidir. Bunun olması yolu açılmış bir kapıdır.
Yeni Demokrat Gençlik(YDG): Devletin bu katliamda oynadığı role dair bir şey söylemek gerekiyorsa devletin MGK kararıyla devreye soktuğu “diz çoktürme operasyonunun” startını bu katliamla vermesi devletin katliam ile ilişkisi için çok net bir göstergedir. Devlet başlattığı operasyonu bir çetenin gerçekleştirdiği katliamla başlatıyor.
Bu DAİŞ ile devlet arasındaki bağın organik bir bağ olduğunu ortaya koyuyor olsa gerek. Bahsettiğimiz çete üyesi İlyas Aydın aynı zamanda devletin kırmızı listesinde aranan kişi DAİŞ’in sorumlularından birisi olduğunu devlet kendisi de kabul ediyor. DAİŞ yöneticisi olarak Türkiye emiri olarak kabul edilen kişi ANF’de Türkiye halklarına şunu söylüyor aslında “devlet bize katliam yaptırdı! Bizim açımızdan bu devletin karakterini ortaya koyan bir gerçeğe tekabul ediyor. Az önce yoldaşın bahsettiği gibi biz eylemlerimizde “Katil devlet” sloganları kullanırken devleti teşhir eden bir slogan aramıyoruz. Tam olarak devletin niteliğini ortaya koyan bir slogan olduğu için bu sloganları yükseltiyoruz. Devletin gerçekliğini teşhir etmeyi hedefliyoruz.
Devlet bu dosyanın aydınlatılması için adım atmazken az önce ifade ettiğimiz sloganları attığı için yüzlerce devrimci onlarca Suruç Gazisi “Terör propagandası” yapmaktan yargılanıyor. Onlarca Suruç Gazisi on yıllara varan hapis cezalarıyla yargılanmaya, tutsak edilmeye devam ediliyor. Ama gerçekten oraya yüzlerce devrimci, anarşistin Suruç’a gitmesi ile OHAL etkisi beklenirken bir çete üyesi elini kolunu sallaya sallaya bomba patlatabiliyor. Devletin nasıl bir danışıklı dövüş içerisinde olduğunu görmek gerekiyor. Aksini iddia etmek sanırım niyetli bir yaklaşım olur.
SGDF Eş Başkanı Alev Özkiraz: Ek olarak Suruç davası mahkemelerinde Yakup Şahin’in tavrı da bunu gösteriyor. Hem Ankara hem Suruç katliamından yargılanıyor. Yakup Şahin güvenlik zaafiyeti gerekçesiyle mahkemeye getirilmiyor. Orada Yakup Şahin’e zarar verileceği düşünülüyor. SEGBİS’le mahkemeye bağlanıyor ve arkasında bir gücün olduğunu yüz ifadesinden konuşmasından savunmasından çok net, çok rahat anlayabiliyorsunuz. Mahkeme heyeti de buna uygun davranıyor. Nerede yargılanmak istersiniz, mahkemeye gelmek ister misiniz? Oysa aileler ifade ediyor, diyorlar ki biz Yakup Şahin’in mahkemeye çıkarılmasını buradan yargılanmasını istiyoruz. Yüzümüze baka baka “yapmadım!” demesini istiyoruz.
Vicdanı o kadar rahatsa yüzümüze ifade etsin! Mahkeme şöyle soruyor “gelmek istiyor musun” diye teklifte bulunuyor. Mahkeme heyetinin böyle bir şey yaptığı bu güne kadar görülmemiş bir şey, çok can yakıcı bir şey. Adaletin bittiğine bitmek üzere olduğunu gösteren bir şey. Bu da aslında somut bir örnektir İŞİD ve devlet işbirliğine. Yakup Şahin’in bu rahatlığı arkasında bir gücün olduğuna kendisinin buradan “alnı ak” çıkacağına çok inandığını göstermektedir.
Yeni Demokrat Gençlik(YDG): Bu konuya dair onlarca devrimci genç işkence altında ifade vermek istemediği için susma hakkını kullanması örgütsel tutum olarak suç unsuru kabul edilip örgüt üyeliğiyle yargılanmaya devam ederken mahkeme heyeti savunma yapması gereken bir yerde bir sanığa defalarca susma hakkını kullanabilirsin hatırlatmasında bulunmaktadır. Biz hukuk devletinde yaşamadığımızın bilincindeyiz. Ancak devlet aksini iddia edercesine insanlık dışı bir katliamın faili olan bir kişiye defalarca susma hakkını kullanabilirsin diyerek neyi saklamaya çalışmaktadır. Bizler kitlelerin bu soruya cevap araması gerektiğini düşünüyoruz. Özellikle gençliğin bu soruyu sorması gerektiğini buna bir cevap araması gerektiğini düşünüyoruz.
* İşçi cinayetlerinden kadın cinayetlerine, LGBTİ+’lara dönük nefret saldırılarına; özyönetim direnişleri sırasında yargısız infazlar ve bodrumlarda katledilenlerden Roboski’ye, Hrant Dink, Sevag Balıkçı cinayetinden Ali İsmail Korkmaz’a, Çorlu tren kazasından Rabia Naz cinayetine dek bu ülkede her kesimin bir “adalet” talebi yakıcı bir gündelik ihtiyaç halini almış durumda. Sizler de “Suruç İçin Adalet, Herkes İçin Adalet” diyerek buna vurgu yapıyorsunuz. Bu adalet talebini hayata geçirmek, bu ihtiyacı ortadan kaldırmak ve yaşamsallaştırmak nasıl mümkün olabilir?
SGDF Eş Başkanı Alev Özkiraz: Suruç kampanyası başladığında yani Suruç için adalet isterken ifade ettiğimiz “Herkes için adalet aslında tam da sizin sorduğunuz soruya tekabül ediyor. Nasıl tekabül ediyor. Suruç ile başlayan adalet mücadelesinde herkesi kapsayan şey adalet talebinin kendisiydi aslında. Ali İsmail korkmaz için, Çorlu tren katliamı için, Rabia Naz için, Şule Çet için… Çok güncel şeyler aslında bunlar. Biz hala o yüzden kullanıyoruz. Herkesin adalet mücadelesini kapsayan bir talep olsun diye.
Şöyle özetlemek istiyorum. Adalet mücadelesini ortaklaştırmazsak eğer, bir şeyleri kazanamayız. Yani Suruç için adalet; Şule için adalet, Çorlu’da Roboski’de ölen insanlar için adalet demek. Katliama uğramış bu ülkede adaletsizlikten payını almış herkes adına adaleti büyütmek için “Suruç için adalet”. Çünkü Suruç bir başlangıçtı. Bu mücadeleyi ortaklaştırırsak, adaleti hem sokakta hem mahkeme salonlarında kazanmış oluruz. Özellikle buradan büyütmek lazım mücadeleyi; ortaklaşmak tüm adalet taleplerini birlikte büyütmek.
Yeni Demokrat Gençlik (YDG): Bahsettiğiniz tüm örneklerde bir adalet sorunu var. Örneklerin tamamında katliamların üstü örtülmeye, insanların adalet arayışının önü kesilmeye çalışılıyor. Aslında Suruç için adalet kampanyası da buradan çıkıyor. Baktığımızda milyonların özlemi binlerce insanın yaşamına tekabül eden bir adaletsizlik var.
Suruç için devletin yaratmak istediği durum, İlyas Aydın örneğinde gördüğünüz gibidir. İlyas Aydın bombalamaları MİT yetkilileri ile birlikte planladıklarını; emniyetin, MİT’in bombalamadan haberdar olduğunu itiraf etmesine karşılık herhangi bir işlem yapılmadı. Yakup Şahin’in yargılamasında ilerleme kat edilmedi ve belki de uzun tutukluluk süresi gerekçesiyle önümüzdeki yıllarda tahliye edilme gündemi ile karşı karşıya kalabileceğiz. Suruç için adalet talebi ise tek başına Suruç için başlayan bir çağrı değildi. Üstü örtülmeye çalışılan katliamların tamamı için adalet çağrısıydı. Toplumdan yükselen bir çağrı olarak; Ali İsmail Korkmaz için adalet istiyoruz. Sevag Balıkçıyan için adalet istiyoruz. Roboski için adalet istiyoruz. Biz adalet çağrısını büyütürken adaletsizliğe uğrayanların dili, dini, kimliğiyle ilgilenmiyoruz. Bir kişinin, kurumun ihtiyacından doğru adalet mücadelesi yürütmüyoruz. Yaşamın içerisinde bir adaletsizlik var.
Biz bu adaletsizliğe karşı insan olma onurunu korumak için adalet mücadelesini yükseltiyoruz. Burada karşımıza çıkan bir durumda var, devletin gerçekten bu adaletsizliği koruyan bir set olması. Aslında bu bizim adalet çabamızı nereye evriltmemiz gerektiğine işaret ediyor. Yaşadığımız sorunlar AKP ile birlikte derinleşse de esas kaynağı sistemin kodlarında. Mücadeleyi büyütürken adaletsizliğe uğramış her kesimden beslenmek, ortak zeminde buluşmak önemli bir yerde durmaktadır. Bu şekilde sonuç alıcı bir mücadele yürütebiliriz. Bizim açımızdan sadece mahkeme salonlarında yürüyen bir mücadele değil; sokaklarda, meydanlarda, yaşamın her alanında ilerleyen ve örgütlenen bir süreç.
* SGDF’nin çalışmaları ile başlayan ve içerisinde devrimci, anarşist birçok ilerici gencin yer aldığı Kobanê’nin yeniden inşası çağrısına dönük bir saldırı oldu Suruç Katliamı… Bu yanıyla bu saldırının gençliğe dönük olduğunu söylemeliyiz. Bu saldırının gençlik hareketine etkisi nasıl oldu?
SGDF Eş Başkanı Alev Özkiraz : Dünyada ve Ortadoğu’da kitle hareketlerinin büyük bir kısmını gençlik hareketi oluşturuyor. Bu örgütlü ya da örgütsüz olması fark etmeksizin gençliğin öncülüğünde gelişiyor. Güncel olan Gezi örneğinde olduğu gibi! Gezi isyanı’nın taleplerinin büyük bir kısmını gençliğin talepleri oluşturuyordu. Ve özgürlük talepli bir direnişti. Bir haykırış ve isyan vardı, öfke vardı. Ve dinamik güç gençlikti. Çok net talepler doğrultusunda gençlik söyledi sözünü. Bugün KYK burslarında çıkan haksızlıklara karşı ya da liseli öğrencilerin tacize karşı okulu, “karneleri istemiyoruz” diyerek protesto etmesi gibi bunlar hep gençlik hareketinde somutlaşmış şeyler.
Çok daha cüretkar çok daha atılgan aslında. Bu sebeple Suruç katliamını gençliğe yönelik bir katliam olarak değerlendirmemiz bu çıkarımlardan doğuyor. Aslında gençliği bitirmeye yönelik bir katliam olmuş oldu. Şimdi nasıl nüksediyor. Tutuklamaların, gözaltıların sürekli hedefi olan, en ufak bir şeyde terörist damgası vurulan, geleceksizlik kaygısı süre gelen bir gençlikten bahsediyoruz. Nasıl etkiledi? Toplamda gençliğin ortak mücadelesini hedef alan bir doğrultuda gelişti Suruç katliamı. Bu yönüyle Suruç’u sadece Sosyalist Gençlik Dernekleri’nin değil toplamda tüm gençlik örgütlerinin ortak mücadelesi olarak değerlendirmemiz gerekiyor.
Suruç sadece bir örgüte yapılmış bir katliam değil aslında. Tıpkı Kızıldere gibi! Nasıl siper yoldaşlığı orada gösterilmişse, nasıl birlikte anabiliyorsak Kızıldereyi, şimdi de aslında öyle. Suruç katliamı tek başına bir örgüte, bir fraksiyona yapılmış bir katliam olmaktan çıkalı çok oldu. 4. yılında biz 22 gençlik örgütü ile birlikte örüyoruz bu çalışmayı. 22 gençlik örgütünün imzası var. Ve 22 gençlik örgütünün talebi çok açık: “Adalet İstiyoruz” ve “gençliği katliamlarla tutuklamalarla gözaltılarla bitiremeyeceksiniz” söylemi çok ağır basıyor. Sanırım nüksettiği yerlerden bir tanesi bu. Bundan 20 yıl sonra hala sahipleniliyor olursa eğer biz demek ki bir şeyler başarmışız.
Yeni Demokrat Gençlik(YDG):Yukarıda aslında ifade etmiştik devletin “çözüm” sürecini bitirdiği tarih Kürt ulusu başta olmak üzere tüm topluma yönelik saldırıların başlangıcı oldu. Faşizan saldırıların en yoğun muhatabı da gençlik oldu. Gençlik Gezi’de AKP’yi yenilgiye uğratan dinamiklerin başında geliyordu. 6-7 Ekim serhildanlarında onlarca genç yaşamını yitirmesine rağmen sürece gençlik önderlik etmekteydi. Devrime yüzünü dönen devrimin ihtiyaçlarına yanıt olan da yine gençlik oldu.
Bu anlamıyla gençlik; mücadelenin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için dinamik güç olarak öne çıkıyor. Keza 7 Haziran’da HDP’nin biz genç bir partiyiz şiarı ile zafer kazanması, AKP’nin gençlikten korkması için yeterince sebep sundu. Devletin Suruç’u seçmesinin onlarca sebebi olabilir. Ama başlıca sebeplerinden biri orada bir gençlik örgütünün olmasıydı. Burada SGDF’nin Rojava devrimiyle ilişkilenişi, ortaya koyduğu pratikle ilişkilenişi oldukça önemlidir ancak gençlik olması da yakıcı bir anlam ifade etmektedir. Gerçekten gençliğe yönelik saldırılarında başlangıcını oluşturmaktadır. Ardından TMK’da yapılan düzenlemelerle, üniversitelerde yürütülen akademik-demokratik mücadelenin tasfiyesine yönelindi.
Gözaltı-tutuklama- soruşturma furyasıyla teslim almaya yönelen bir devlet gerçekliği var. Kürt kentlerinde yargısız infaz edilen onlarca genç var. Devletin yapmak istediği şey gençlik mücadelesini tasfiyeye yönelik bir girişimdi. Gelinen aşamada devlet tüm tasfiye girişimlerini hayata geçirmesine rağmen Geziyi ayağa diken Gezi’de barikat başında bekleyen, Rojava Devrimi’nin savunulmasında aktif rol alan devrimci güçler tüm saldırılara rağmen ayakta durmaya devam ediyor.
Ağır yenilgilere rağmen demokratik devrimin ihtiyaçlarına, kendi yaşadığı sorunlara karşı oldukça duyarlı ama örgütsüz bir toplam var. Bu anlamda devletin kazanımı olarak şunu ifade edebiliriz: Gençliğin kısmi olarak örgütsüzlüğü ile sonuçlanmış bir saldırı süreci. Ama ciddi anlamda gençliğin enerjisi motivasyonu, çelişkilere, sorunlara yaklaşımı aynı yakıcılığıyla kendini korumaktadır. O devrimci dinamikler kendini korumaya devam etmektedir. Devletin Suruç katliamıyla yaratmak istediği esas hedef gençliğin ideolojik olarak teslim alınması iken bu saldırı boşa düşürülmüştür.
* Gençlik hareketi meselesine girmişken… Suruç Katliamı’nın birinci yıl dönümünden bu yana gençlik örgütleri hep birlikte “Suruç’u unutmadık” diyor. Bu yıl da böylesi bir ele alış mevcut. Bunun nasıl bir anlamı olduğunu düşünüyorsunuz?
Yeni Demokrat Gençlik(YDG): Aslında Suruç anmasının 22 örgütle birlikte örgütlenmesi, az önce de belirttiğim gibi devletin saldırılarının boşa düşürüldüğünün bir ifadesidir. Çünkü devlet saldırısını Suruç’ta yaparken bir anlamda saldırının merkezine birleşik mücadeleyi koymuştu. Daha doğru bir ifadeyle Kürt sorunu ile temas edenle Kürt ulusunun yanında olana yapmıştı bu saldırıları ki biz bunu daha sonra gerçekleştirdiği saldırılarda da gördük. Yani bugün Gençlik Örgütleri’nin bir araya geldiği, onlara yönelik tasfiyeye yöneldiği bir durumda devletin yapmaya çalıştığı şey; Gezi’de barikat başlarında direnen gençlik örgütlerinin, Kobanê serhildanlarında birlikte direnen gençlik örgütlerinin yarattığı birleşik mücadeleyi geriletmekti.
10 Ekim’de TDH’nin ve Kürt ulusunun barış talebini yükselttiği bir atmosferde de devletin birleşik mücadeleye saldırdığını düşünüyoruz. Ve bu anlamda birleşik mücadele toplumun yakıcı bir ihtiyacıyken, hem de saldırılarla birlikte devletin durduğu yeri çok açık bir şekilde ifade ediyor. Bu anlamda da devletin Suruç Katliamı’yla yaratmak istediği atmosferi boşa düşürmek, birleşik mücadeleyi örmekle mümkündür. Biz de bu ihtiyaçla Suruç kampanyasıyla bir özne olarak, birleşik mücadele zeminini geliştirmeyi hedefleyen bir güç olarak ilişkileniyoruz.
SGDF Eş Başkanı Alev Özkiraz: Arkadaşımız aslında özetledi. Ben de biraz güncel gençlik hareketlerine değinmek istiyorum. En son ODTÜ kavaklık direnişi 57. gününde polis saldırısıyla karşılaşıldı ve gençlik orada direndi.
Gençlik; “ODTÜ bizimdir, gerici KYK’larınızı istemiyoruz”, “bilimi yok eden KYK’larınızı istemiyoruz”, “Verşan Kök ODTÜ’ye rektör olamaz”, “AKP ODTÜ’ye giremez” dedi. Aslında gençlik hareketi buradan yine birleşik mücadeleyi örmüş oldu. En son 14 Temmuz’da ODTÜ öğrencileri genel bir çağrı yaptı ve birçok ilden de katılım sağlanmış oldu. Orada da bulunduğum için, oradaki atmosferi anlatsam iyi olur. Yaklaşık 2000 kişinin bir talebi vardı; ‘Verşan Kök ODTÜ’ye rektör olamaz’, ‘AKP defol, üniversiteler bizimdir’ ve ‘ODTÜ’ye yurt yapılamaz’.
Ki gereksiz bir yurttan bahsediyoruz. Aslında ODTÜ’nün kendi yurdu var ve imkanları çok iyi. KYK’nın okula neden sokulmak istendiği çok açık. Orada dün Suruç’tan da bahsedildi. Dün Suruç’ta katledilen gençlik burada, Kavaklık’ta direniyor denildi. Ve Suruç için sloganlar atıldı, uçurtmalar uçuruldu, pankart asıldı. Burada açık olan bir şey var, gençlik katledilse dahi bu mücadeleden vazgeçmiyor, direnmekten vazgeçmiyor. İÜ’deki saldırılardan, MSÜ’deki saldırılardan görüyoruz, 9 Eylül’ün binalarının çok gereksiz bir şekilde taşınmasından görüyoruz. ODTÜ’de önce şenliğin sonra Pride’ın yasaklanmasına rağmen; bir mevzi kazanarak direnişin devam etmesi bitmeyen özgürlük talebi için direnişin süreceğinin göstergesi.
Bu da birleşik gençlik mücadelesinden doğuyor. Hiçbir şeyin tek başına olmadığını çok net göstermiş oluyor ‘kavaklık direnişi’. Dün Suruç nasıl birleşik mücadeleyi ördüyse, bugün de gençlik mücadelesi ODTÜ nezdinde birleşik mücadeleyi çok net ifade ediyor. Çok net talepleri de beraberinde getirmiş oluyor.
Yeni Demokrat Gençlik(YDG):Aslında Suruç’a yüzlerce genci taşıyan bir cüret vardı. Devrimci cüret, yaşadığı sorunlara karşı biriken bir öfke ve buna karşılık umudu yaratma iradesi vardı. Bunlar değiştirme iradesiyle somutlanıyordu. Ve biz bugün gençlik kitleleri olarak yine bunu yaşıyoruz. Bugün 70 binin üzerinde genç hapishanelerde, bugün gençlik mezun oluyor ama işsizlik sorunuyla boğuşuyor ve doğası –Gezi’de olduğu gibi- talan ediliyor. Hepimizde olan bir duygudur, Kavaklık’a saldırıldığında Gezi’yi anımsadık, Gezi’yi hissettik, o direnişi nasıl ortaya koyabiliriz diye düşündük. Ve bugün bunu ortaya koyamayacak durumda bulunsak da bu öfke birikmeye devam ediyor gençlik kitlelerinde. Ve bu öfkenin patlayacağı yerde biz gençlik örgütleri olarak en ön saflarda gençlik mücadelesinin en ön saflarında olmaya devam edeceğiz. En azından koyduğumuz iradeyi buradan doğru ifade etmek lazım.
Son olarak katliamın yıl dönümünde gerçekleşecek eylem ve etkinlikler var. Bunları da aktarabilir misiniz?
Bizler 22 Gençlik Örgütü olarak 20 Temmuz’da Suruç şehitlerinin mezar başlarında saat 11.50’de bir araya gelerek öncelikle mezar anmaları gerçekleştireceğiz. İstanbul’da saat 18.00’de gerçekleştirilecek Suruç oturumunda, saat 19.00’da ise İstanbul Kadıköy Süreyya Operası önünde, İzmir’de Türkan Saylan Kültür Merkezi önünde, Ankara’da Sakarya Caddesi’nde bir araya gelerek Suruç şehitlerini anmayı planlıyoruz.