Suriye’deki iç savaş, Tunus, Libya, Mısır, Bahreyn, Cezayir, Ürdün ve Yemen’de başlayan “Arap Baharı” ayaklanmalarının Suriye’ye sıçramasıyla başladı. 2011 yılında Suriye rejimine karşı başlayan halk ayaklanması kısa sürede iç savaşa dönüştü. İç savaşla birlikte Suriye iç savaşı farklı bir kulvara girdi. Kapsamı değişen iç savaşa süreç içinde Rusya ve ABD’de dahil oldu.
ABD, 2014 yılında Suriye’de iç savaşı Esad’ın devrilmesi üzerine geliştirdiği bir strateji üzerinden sürdürdü. ABD emperyalizminin ”vekalet savaşı” adı verdiği yeni savaş stratejisine uygun olarak El Nusra’yı ve dolaysıyla IŞİD’i besledi, destekledi ve savaşa sürdü.
IŞİD, ismini ilk olarak 2014 tarihinde Musul’u işgal etmesiyle duyurdu. Irak-Şam İslam Devleti (IŞİD), Irak, Suriye, Filistin ve Ürdün topraklarını içine alan bölgede Şeriat devletini kurmak isteyen gerici bir faşist örgüttür. Örgüt, 2004 yılında ”Tevhid ve Cihat” adıyla Ebu Musa Zerkavi tarafından Irak’ta kuruldu.
Örgüt, süreç içinde El-Kaide’ye katıldı ve adını ”Mezopotamya’da El Kaide”si olarak değiştirdi. 201O yılında ABD ve Irak güçlerince düzenlenen ortak bir operasyonda örgütün lideri konumunda olan Ebu Ömer el Bağdadi ve Ebu Hamza el Muhacir öldürüldüğü iddia edildi. Örgüt Bağdadi’nin ölmediğini bir ses bandıyla kamuoyuna duyurdu. 2011 sonunda Bağdadi El Nusra ile birleşerek IŞİD’i kurduklarını açıkladı. İki örgüt 2013 Şubat’ında ayrıldıklarını ve El Nusra, El Kaide’nin Suriye’deki temsilcisi olduğu kamuoyuna duyuruldu. Bu tarihten sonra, IŞİD tek başına, 15-20 bin kişilik bir güçle Suriye’de iktidardı Esad’tan almak için büyük katliamlara girişti.
2014 yılında ABD’nin, 2015 yılında ise Rusya’nın Suriye iç savaşına dahil olmasıyla savaş, emperyalist güçler arasında bir hakimiyet mücadelesine dönüştü. Her odak kendi çıkarlarına uygun olarak Suriye’yi kendi çatışma alanına dönüştürdü. Avrupa birliği ülkeleri; Almanya, Fransa, başta olmak üzere enerji hatlarını değiştirmek ve Rusya’ya olan bağımlılığı azaltmak için Suriye’de Esad’a karşı savaşan muhalifleri destekleyip, silahlandırdılar.
ABD, İsrail’in güvenliğini sağlamak ve Rusya’yı Akdeniz’den uzaklaştırmak için çalıştı. Bölge gerici devletleri Suudi Arabistan ve Katar, İran’ı zayıflatmak için Suriye’yi bir basamak olarak kullanmaya çalıştılar. İran, Ortadoğu’da etkin bir güç olmayı Suriye üzerinden sağlamaya çalıştı. Rusya, Suriye iç savaşına dahil olduktan sonra hem Ortadoğu’da hem de Akdeniz’de etkili bir güç oldu. Erdoğan ise, Suriye iç savaşında desteklediği gerici güçler üzerinden Suriye’de egemenlik kurmaya çalıştı.
Tüm bu güçlerin egemenlik savaşına dönüşen Suriye yıkıma uğradı. Okullar, hastahaneler, hava alanları, yollar, fabrikalar yerle bir oldu. Milyonlarca insan göç etmek zorunda kaldı. Yüz binlerce insan hayatını kaybetti. Emperyalistler ve gerici bölge devletleri savaşın sebebi kendileri olmalarına rağmen, ”Suriye sorunu”nu ağızlarından düşürmediler.
Suriye iç savaşında tarafsız kalan Kürtler kendi güçlerini korumasını bildi. Kendilerine gelecek bir saldırının ön hazırlıklarını yaptılar. Bu hazırlıklar 19 Temmuz 2012’de Kobanê’nin kurtarılmasıyla farklı bir evreye girdi. Bu devrim kuşkusuz ki, proleter bir devrim değil, Ulusal Demokratik bir devrimdi. İlerici bir rol oynadı.
Devrim Rojava kentlerini sardı ve bölge halklarına özgürlük ve eşitlikçi yeni bir yaşamı da birlikte getirdi. Kürtler kurdukları PYD (Demokratik Birlik Partisi), YPG (Halk savunma Birlikleri), TEV-DER (Demokratik Toplum Hareketi) QSD (Demokratik Suriye Güçleri) ve YPJ (Kadın Koruma Birlikleri) vasıtasıyla toplumun önemli bir kesimini bu oluşumlar bünyesinde örgütlediler. Tüm saldırı, tehdit ve ambargolara rağmen Rojava Devrimiyle bu bölgede yaşayan tüm halklar ve inanç kesimleri meclislerde örgütlenerek kendi yönetim sistemlerini ve savunma güçlerini oluşturarak IŞİD ve gerici bölge devletlerine karşı savaştılar.
Rojava Devrimi bölgeyi etkilediği gibi, dünyanın değişik coğrafyalarından anti-faşist anti-emperyalist güçleri de etkiledi. Yüzlerce savaşçı Rojava’ya gelerek eğitim aldı, IŞİD’e karşı savaşa katıldı. Bir çok gönüllü Rojava’ya gelerek burada okul yapımında, yol çalışmalarına katıldı. Sağlık ocakları yaparak katkıda bulundular. Rojava Devriminin üçüncü yıl dönümün de Suruç’a gelip Rojava’ya geçmek isteyen gençlere karşı, 20 Temmuz 2015 tarihinde MİT ve IŞİD işbirliği sonucu bir katliam gerçekleştirildi. 33 gencin katledildiği bu katliamla Türk devleti devrimcilere ve ilericilere göz dağı vermek istedi. Buna rağmen Rojava’ya verilen destek daha da büyüyerek devam etti.
Türk devletinin 7 Ekim 2019 tarihinde ilan ettiği işgal kararı çok öncesinden belliydi. AKP, ABD’yi ikna ederek önce ”Güvenli Bölge” oluşturduktan sonra Suriye Kürdistan’ına saldırıya geçti. Saldırı öncesi savaşın arka cephesini güvenceye almak için, ülke içinde Kürtlere ve kurumlarına saldırıyı en üst safhaya vardırdı.
19 Ağustos 2019 tarihinde yapılan operasyonla bir gecede 450 kişinin göz altına alınması, binlerce asker ve özel timin katıldığı kırsal alana operasyon düzenlemesi, Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Adnan Selçuk Mızraklı’nın yerine, Diyarbakır Valisi Hasan Basri Güzeloğlu, Mardin Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Ahmet Türk’ün yerine, Mardin Valisi Mustafa Yaman ve Van Büyükşehir Belediye Eşbaşkanı Bedia Özgökçe Ertan’ın yerine, Van Valisi Mehmet Emin Bilmez’in kayyum atanması yeni işgalin ön hazırlıkları olarak hayata geçirdi.
Türk devleti, öncesi Osmanlı’dan bu yana katliamcı ve işgalci bir güç olarak tarih sayfalarında adı hep eli kanlı bir devlet olarak yazıldı. 1923 yılında Lozan’da emperyalist güçlerin dört ayrı parçaya böldüğü Kürdistan topraklarının bir parçasının bırakıldığı Türk devleti, 96 yıldır Kürtleri öldürmeye, katletmeye ve yerlerinden etmeye devam ediyor. Faşist Türk devleti, ”Cumhuriyetin” kurulmasını takip eden yıllarda, Kürtlerin her hak istemini kanla bastırdı. Şeyh Sait, Zilan, Ağrı, Dersim’de Kürt ulusundan yüz binlerce Köylü, emekçi katledildi. 1984 yılından bu yana katledilen Kürtlerin sayısı on binlerle anılmaktadır.
Beş milyon Kürt köylüsünün sürgün edildiği, beş bin köyün yerle bir edildiği, yakılıp yıkıldığı günlerden bu güne geldik. Daha yakın zamanda, Sur, Nusaybin vb bir çok Kürt şehrinde onlarca insan katledildi. Katledilen çocuklar kokmasın diye buz dolaplarında saklandı. Kadıların ölü bedenleri panzerlerin arkasına takılarak yerlerde sürüklendi.
Faşist Türk devleti 7 Ekim 2019 tarihinde Kürtlere karşı yeni bir savaş açtığını ilan etmiş bulunuyor. 9 Ekim 2019 tarihinde fiilen başlayan işgal savaşında daha şimdiden onlarca sivil hayatını kaybetmiş bulunuyor.
CHP’nin ihaneti:
AKP’nin Suriye Kürdistan’ına açtığı savaşın tarihi olan 7 Ekim’den bir gün sonra TBMM’de, bir yıllık ”Suriye Tezkeresi”nin oylaması öncesinde tüm gerici ve faşist partiler hep bir ağızdan AKP’ye destek verdiklerini ve ”savaşa” evet diyerek ”devletin bekasında” birleşmiş oldular. İYİ Parti ve CHP herkesten önce ”evet oyu vereceklerini” açıklayarak, faşist ve ırkçıklıkta yarışa girdiler. Meclis dışındaki diğer gerici ve faşist partiler, Vatan Partisi, Sadet Partisi, Büyük Birlik Partisi azı salyalı köpekler gibi Erdoğan’ın etrafında pervane olarak, savaş naraları atarak, ”devletlerinin yanında” olmayı ihmal etmediler.
Ve CHP her zaman olduğu gibi, ihanetçi ve Kemalist duruşuyla Kürt düşmanlığını katıldığı tezkere oylamasında ”evet” diyerek göstermiş oldu. ”Türkiye Cumhuriyetinin Kurucu” partisi olarak, Kürt kanı ellerinden hiç silmeyen CHP, sayısız Kürt direnişini kanla bastıran bir parti olarak misyonunu bir kez daha oynamış oldu.
CHP, 2002 yılından bu yana AKP’nin payandası bir parti konumundadır. 2002 yılında AKP, hükümete geldiğin de cezası olduğu için milletvekili olmayan R.T. Erdoğan’ın milletvekili olması için yasasının değişimine ön ayak olan CHP oldu.
Bununla da bitmiyor; dokunulmazlıkların kalkmasında AKP’ye verdiği destek, Gezi İsyanında gösterdiği kararsızlık ve kitleyi sokaktan çekme girişimleri, haziran seçimlerinin arkasından başlayan koalisyon kurma çabaları sürecinde AKP’nin oyalama taktiğine adeta ortak olması, kasım seçimlerine giden süreçte yaşanan anormallikleri sorgulamaktaki isteksizlik, 15 Temmuz’dan sonra Yenikapı mitingiyle AKP’ye verdiği destekle, AKP’nin Gülen Cemaatiyle yaptıklarını aklayan tutumu, OHAL karşısında gösterdiği teslimiyet, referanduma gidiş koşullarını, sonuçlarının çalınmasını kabullenmedeki kolaylık, HDP liderliğinin tutuklanması karşısında suskunluk ve son olarak savaşa el kaldırması, tüm bunlar: CHP’nin demokrat tabanına, tabanındaki Alevilere ve nihayetinde İstanbul Büyük Şehir Belediyesi seçimlerinde İmamoğlu’nun seçimleri büyük bir farkla kazanmasında Kürtlerin verdiği oylara karşı yapılan bu ihanet, CHP’nin niteliğini bir kaz daha gözler önüne sermiştir.
Savaş suçlusu olarak Rusya ve ABD
Türk devletinin bu işgal savaşına destek veren Rusya ve ABD’de en az Türk devleti kadar suçludur. Savaşın bir parçası olan bu emperyalist güçler Kürtleri kendilerine biat ettirmek için, Türk devletini cesaretlendirmiş bulunuyorlar. Rusya, ”Kürtlerle Esad arasında ara buluculuk yapmaya hazırız” açıklaması yaparak Kürtleri Esad’a ”boyun eğmeye” çağırmaktadır. Keza, ABD emperyalizmi de ”ben olmadan yaşayamazsınız” mesajı vererek, Kürtleri kendisiyle işbirliğine zorlamaktadır.
Hiçbir işgalci güç başarılı olamamıştır. Bir işgalci güç ne kadar güçlü olursa olsun, işgal ettiği ülkede yıllarca hakimiyetini sürdüremez. Haksız olanlar halkın gücü karşısında hep kaybetmiştir. İşgalciler, işgal ettikleri bir ülkeyi yerle bir edebilirler, topraklarına, ve zenginliklerine geçici olarak el koyabilirler. Fakat, işgalciler eninde sonunda geldikleri gibi gitmişlerdir.
Japon emperyalizmi 1931 yılında Çin’in önemli bir bölümünü işgal etti. ÇKP, 1941 de Japon emperyalizmini yenilgiye uğratarak ülkeden kovdu. 1953 de Vietnam’ı işgal eden ABD, 1973 yılında yenilgi alarak ülkeyi terk etti. 1954 yılında Cezayir’i işgal eden Fransa, ancak 1962 yılına kadar dayanabildi ve ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. 1979 yılında Afganistan’ı işgal eden Rusya, 1989 yılında daha fazla dayanamayarak işgal ettiği topraklardan çekilmek zorunda kaldı.
Türk devleti de Suriye Kürdistan topraklarını işgal edebilir. Katliamlar yaparak hakimiyet kurmak için çalışabilir. Ancak, istediği nihai hayallerini gerçekleştiremeyecektir. Kanları ve canları pahasına Rojava’da özerklik elde eden Kürt ulusu eninde sonunda işgalci güçleri kendi vatanlarından kovacaktır, bundan kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
Savaş sürülen askerlere:
AKP, baş aşağı giden durumunu tersine çevirmek, saltanı sürdürmek için ilan ettiği bu savaşta, cepheye sürülen siz askerler, hiç bilmediğiniz bir coğrafyada, hiç tanımadığınız bir halkın üzerine sürülmüş bulunuyorsunuz. AKP, siz askerlerin eline tutuşturduğu silahlarla önünüze geleni öldürmenizi, insanları katletmenizi istiyor. Birer ölüm makinesi olarak sürüldüğünüz savaş cephesinde savaşmayı ret edin. AKP, ve bu savaş onay veren hiçbir egemen unsurun çocuğu, yakını cepheye sürmüş değil. Ölmesini istedikleri siz yoksul ve emekçi çocuklarısınız. Bunu ret edin. Elinizdeki silahları bırakarak, Kürtleri katletmeyi kabul etmeyin. AKP’yi bu savaşta yalnız bırakarak, savaş cephesinden barışı haykırın.
Emekçi Türk halkımıza:
17 yıldır AKP hayatı sizlere zindan etti. İşsizlik, yoksulluk sizlerin kaderiymiş gibi sunuldu. Her gün zam üstüne zam yapan, işçinin grev hakkını elinden alan bir iktidarla karşı karşıyız. Eğitimi din öğrenmeyle özdeş gören AKP, kendi çocuklarını ABD’de okuturken, emekçi halkın çocuklarını İmam Hatip okullarında okumaları için zorlayan bu iktidar altında yaşamaya mecbur değilsiniz. Her ay en az 30 kadının katledildiği bir ülkede, kadını bir hiç sayan bu iktidara artık dur demeliyiz. Sünni İslam dışında hiç bir inanç kesimine hayata hakkı tanımayan bu iktidarın ayrıştırmasına dur diyelim. Bu iktidar şimdi de, Kürt ulusuna savaş ilan etmiş bulunuyor.
Kürtlerin, hiç bir ulusa ve halka düşmanlığı yoktur. Kürtler her fırsatta birlikte yaşamadan yana olduklarını söylemektedirler. Komşu bir ülkede, Suriye Kürdistanı topraklarını işgal eden bu iktidarın ilan etti savaşa karşı duralım. Çocuklarınızı savaş cephesine gönderilmesine hayır deyin. Yakınlarınızı, çocuklarınızı, eşinizi bu haksız savaşa katılmalarına engel olun. Savaşa gitmeyen, gitmek istemeyenleri saklayın, ülke dışına çıkartın ve sokağa çıkarak bu zalim, sömürücü ve kanla beslenen AKP iktidarına karşı sesinizi yüklettin. Unutmayın ki, başka bir ulusu ve halkı ezen bir ulus özgür olamaz!
Devrimcilere ve komünistlere düşen tarihi sorumluluk:
Sorun artık bir Kürt sorunu olmaktan çıkmıştır. Türkiye devriminin bir parçası olan Kürt ulusal sorunu başta komünistler olmak üzere tüm devrimcilerin omuzlarındadır. Direniş sadece Kürtlere bırakılamaz. Kürtler zaten yapacaklarını fazlasıyla yapıyorlar. Türkiye devrimci hareketi ve komünistlere bu tarihsel süreçte ayağa kalkmalıdır. Hiçbir gerekçe ketum kavranma için bir neden olmaz. Bu işgal savaşında cephe gerisinde irili ufaklı yapılacak görev vardır. Faşist Türk devletinin bu savaşta, daha ileri gitmemesi, işgal ettiği topraklardan bir an önce çıkartılması için herkes gücü oranında harekete geçmelidir.
Devrimci hareket güçlerini birleştirmek için yollar bulmalıdır. Tam da bu dönemeçte, devrimci hareketin birbirine duyduğu ihtiyaç dünden daha yakıcı bir yerde duruyor.
İşgalciler Kaybedecek, Direniş Kazanacak!
Yaşasın Ulusların Özgürce Ayrılma Hakkı!