Berfin yayınları tarafından basılan Sabah Tufanı isimli kitap, Mao Zedung’un 26 Aralık 1893’te Hunan eyaletinin verimli Şaoşan vadisi üzerindeki dağınık klan köylerinden biri olan Şaoşa Çung’ta doğmasıyla birlikte başlıyor. Mao Zedung’un hayatını ve mücadelesini anlatan bu kitabı okurken, insan kendisini bir anda devrim sürecinin içinde bulabiliyor. Çin Devrimi’nin nasıl Mao’nun devrimciliği ve düşünürlüğü temelinde geliştiği, tüm olaylar karşısında hiçbir zaman Başkan Mao’nun inisiyatifi kaybetmediğini gözler önüne seriyor.
Bir insanın hayatı ve o insanın hayatını adadığı sosyalist devrim arasındaki diyalektik bağı koparmadan ele almayı başaran Sabah Tufanı, anlatımı ile günümüze ışık tutabilen bir roman. Çin halkının bitmeyen, tükenmeyen gücünü keşfeden Başkan Mao, kendini halkına adamış ve düşüncelerini biçimlendirerek, geliştirerek teori ile pratiği birleştirmiş, dünyanın tüm ezilen halklarına yol gösterici olmuştur.
Kitap, Mao’nun hayatını anlatırken hemen her insanın yaşamında karşılaştığı çeşitli sorunlara Mao’nun nasıl yaklaştığını ve nasıl bir kişilik şekillenmesi içinde geliştiğini açık ve çekici bir dille anlatıyor. Kitabın ileri ki sayfalarında, Mao’nun politik gelişimi ve olaylar karşısındaki siyasi kavrayışı verilmeye çalışılıyor ve bunda istisnai durumlar dışında başarılı da oluyor. Yer yer Mao’ya yöneltilen eleştiriler ve Başkan Mao’nun verdiği cevaplar günümüzle de belirli bir bağ kuruyor. Ayrıca Mao’nun kitaptaki şu sözleri de düşüncelerinin günümüze nasıl yansıdığının en büyük ispatı: “Kimilerinin kitlelerle birlikte çetin bir mücadele yürütecek sabrı yoktur, onlar sadece ziyafete konmak için büyük kentlere gitmek istiyorlar… Bu ideolojinin kökünden silinip atılması, Kızıl Ordu’da ki ve Parti örgütlerindeki ideolojik mücadelede bir hedeftir…” (Sabah Tufanı syf. 241). Çin devriminden sonra Başkan Mao’nun haklılığı Çin’de net bir şekilde gözler önüne serilirken, ülkemizde de bu başarıyı karalamak isteyenlere bu kitabı okumalarını önerebiliriz. “Siyasi iktidar silahın namlusundan doğar” sözü de ÇKP’nin 1949’da ki zaferi ile doğrulanmıştır. Başkan Mao’yu ‘köylü devrimcisi’ olmakla suçlayan zihniyetlere, Mao en güzel cevabı Çin halkına özgürlüğünü kazandırarak ve Çin’de sosyalizmi inşa ederek veriyor.
Kitabın yazarı Han Suyin, Başkan Mao’nın kişiliğini anlatırken de kesinlikle abartıya kaçmadan, Mao’yu kitlelere önderlik eden bir birey olarak ön plana çıkartıyor. Hatta bunu kitaptan yine Başkan Mao’dan bir alıntıyla belirtelim: “Bizim tanrımız, Çin halk kitlelerinden başka değildir. Çin halk kitleleri ayağa kalkıp bizimle birlikte kazarlarsa, bu iki dağı(emperyalizm ve feodalizm) niçin yerle bir etmeyelim?”. Çin halkının yoksulluğu ve cehaleti ile savaşım, Başkan Mao’nun en zor işiydi. Başkan Mao, kesinlikle devrimden sonra geriye çekilmemiş ve Çin halkının gelişmesi için uğraşmıştır.
Sabah Tufanı’na, kendi kategorisinde en iyi inceleme yapıtlarından biri diyebiliriz. Yazar Han Suyin, belgeler ve canlı tanıklarla yaptığı incelemelerle, adeta Çin devrim sürecinde karanlık sayfa bırakmamaya çalışmış. Başkan Mao’nun çocukluk günlerinden başlayarak, gençliğinden uzun yürüyüşe, iktidarın ele geçirilmesinden Kültür Devrimi’ne ve Kore Savaşı’na kadar geniş bir şekilde incelemiş ve yazıya dökmüş. Bize de bu yazılanları okumak ve üzerinde tartışmak düşüyor. Gerçekten üzerinde tartışılması gereken bir kitap. Bazen kendinize ters gelen fikirlerle karşılaşabiliyor, bazende Başkan Mao’nun enginliği, siyasi genişliği ve kararlı mücadeleciliği karşısında “muhteşem bir insan” diye kafanızdan geçirebiliyorsunuz.
Burada aklımıza şu soru geliyor. Bu kitabın eksiklikleri yada yanlışlıkları yok mu? Sabah Tufanı güzel bir yapıt olmasına rağmen, bazen gerçekleri çarpıtmış ve konuları iyi ele alamamış. Özellikle ÇKP’nin Amerika ve SSCB ile olan ilişkileri pek gerçeği yansıtmamaktadır. O yüzden kitap eleştirmeye açık. Böyle olmasına rağmen daha öncede değindiğimiz gibi Başkan Mao hakkındaki araştırma yazılarından daha iyi bir yapıt. Yani kategorisinin en iyilerinden biri. İşte biraz da bu yüzden Sabah Tufanı itinalı bir şekilde okunmalı ve üzerinde tartışılmalı. Yani kısaca genel olarak olumlu ve önemli bir içeriğe sahip olmasına rağmen hatalı değerlendirdiği kısmi konularda olmuştur. Bu anlamda sağlıklı ve titiz bir okumayla, bunlar daha rahat bir biçimde gözlenebilecektir.
Kitabın özelliklerinden biri de, kişileri olaylardan soyutlamıyor ve hepsini birden aynı anda ele alıyor. Böylece devrim sürecinde kimlerin ne derecede yararlı ve zararlı, ya da çeşitli aşamalarda insanların neler düşündüğünü gayet yalın bir şekilde ortaya koymayı başarıyor. Ayrıca Sabah Tufanı’nda konular hemen geçiştirilmiyor; onun yerine geniş bir şekilde açıklama ile anlatılıyor. Bu da bizim gerçekleri daha net olarak görmemizi sağlıyor. Zaten bu anlatım sayesinde kitap hakkında tartışılacak konuların zenginliği de doğuyor.
Dünyada ve Türkiye’de Maoist hareket ile birlikte Maoizm’in de güçlenip geliştiği ve aynı zamanda Maoizm’in yoğun saldırılara uğradığı bugünlerde, Sabah Tufanı gerçekten okunması gereken bir kitap. Anti-Maoist saldırıların yoğunlaştığı bugünlerde, Başkan Mao’nun daha iyi bilinmesi ve kavranılması zorunludur. Fujimori faşist diktatörlüğünün yalanlarına, Gonzalo’yu karalama kampanyasına rağmen, PKP’nin Maoizm’e sımsıkı sarılması ve devrimci savaşı yükseltmesi de gösteriyor ki, Başkan Mao’yu anlayan ve kavrayan bu savaşı kazanacaktır. Kitleler Maoizm’i iyi kavradığı zaman, önderlerin ölmesi ya da tutsak düşmesi karşısında bile halk savaşını yükseltecektir. Mao’yu daha iyi anlamak ve anlatmak için de bu kitap üzerinde tartışmalı ve sağlıklı tartışmak içinde özenli bir şekilde okunmalıdır.
2500 yıllık feodal toplumun bilinçlendirilmesi, gelişmesi, güçlenmesi ve “feodalizmi yıkacağım” diyerek ortaya çıkmasında, sosyalizmin inşasında, iktidarı kültür devrimleriyle proletaryanın eline almada Maoizm nasıl anahtarsa, günümüzde de kitleleri dizginlerinden boşandırmada anahtar yine Maoizm olacaktır.
Sabah Tufanı’nı okurken ülkemiz koşullarını ve o günkü Çin ile benzerliklerini göz önüne aldığımızda kitap daha ilgi çekici olmaktadır. Kitabın bir başka özelliği de, alışageldiğimiz Başkan Mao’nun devrim mücadelesini anlatan kitaplardan farklı olarak özel hayatını da anlatması. Bunu da, yani devrim mücadelesi ile özel hayatını birbirinden farklı olarak değilde aynı paralelde alması gayet olumlu ve Mao’yu bir başka yönden de kavramada oldukça başarılı bir çalışma.
Çocukluğundan başlayarak özel hayatı ve mücadelesinin çekiciliği içerisinde ele alındığına dikkat çekerek kitap için söylenebilecek tek şey; okuyun, okutun ve üzerinde tartışın olabilir. Şunu da yine belirtmekte yarar var. Kitabı okurken kitlelerin isyanını ve bu isyanı halkın kurtuluş mücadelesine kanalize etmede usta ve yetkin bir önderin güçlü kavrayışını özümsemek hayati derecede önemlidir. Kitleleri anlamada, onları dönüştürmede ve yazınlarını ellerine almadaki yeteneği özümsemeliyiz. Bütün devrimcilerin örnek almaları ve kendi kişiliklerinde somutlaştırmak için çaba sarf etmeleri, önlerine hedef olarak böyle bir potansiyeli koymayı seçmeleri gerekmektedir.
Özek olarak okunması gereken kitapların arasında önemli bir yere sahip olan bu eseri mutlaka okumak gerekmektedir. Çağımıza damgasını vuran Maoizm ideolojisinin mimarı olan Başkan Mao Zedung’un yaşantısını ve gelişim çizgisini öğrenerek anlamak, devrimci mücadelede bize vazgeçilmez değerde kapasite katacaktır.
Yeni Demokrat Gençlik dergisi arşivinden alınmıştır. Yazının içeriğine müdahale edilmemiştir. Başkan Mao’yu anlamanın, özümsemenin ihtiyaç haline geldiği şu günlerde bu eseri okumak önemli yerde durmaktadır.