Geçtiğimiz ay Özgür Gelecek okurları tarafından kaleme alınıp Özgür Gelecek gazetesinin internet sitesinde yayınlanan Küba İzlenimleri yazısını okurlarımızın ilgisine sunuyoruz.
Yaşadığımız topraklardan binlerce kilometre uzaklıkta olan denizle iç içe; güneşi, denizi ve havasıyla çok konuşulduğu gibi aynı zamanda politik durumu, duruşu ve ambargoları ile ve tam 60 yıl önce yapılan devrim ile konuşulan; bu gidişle de daha çok konuşulacak olan Küba’yı anlamaya, toplumsal yaşamı çözümlemeye çalıştık.
Uygulanan sistemin sosyalizme mi yoksa başka bir sisteme mi tekabül ettiği dün tartışıldığı gibi bugün de tartışılıyor ve yarında tartışılacağa benziyor.
Küba’nın başkenti Havana Havalimanı’na indiğimizde ilk göze çarpan şey, Avrupa ülkelerinin havalimanları ile kıyaslanamayacak kadar küçük, sıvası dökülmüş, iç cephe boyalaması aşınmış, bakımsız hali oluyor. Ciddi bir pasaport kontrolü ve gümrük bildirimlerinden sonra dışarı çıkabiliyorsunuz. Ciddiden kasıt, pasaport kontrolünde resimleriniz çekiliyor ve pasaporttaki resme uygunluğu kontrol ediliyor vs… Hakeza gümrüğe tabi eşyaların vergisiz geçirilmemesine özellikle itina ediliyor.
Bu biraz geldiğiniz ülkeyle de alakalı. Genel anlamda nereye giderseniz bir gümrük kontrolü olması normalken, kapitalist metaların ülkeye girişinin özel ilgiye tabi olması Küba’ya özgü bir durum.
Taksicilik Küba’da devletin taşeronu!
Havaalanı dışına çıktıktan sonra ilk olarak taksicilerin sizi “kapmak” için oldukça yoğun çaba içinde olduklarını görüyorsunuz. İlk başta oldukça normal görülen bu durumun gezi boyunca normal taksi, 3 tekerlekli taksi ve özel şahsa ait araçlarca canhıraş bir şekilde taksiye binmemiz için çabalaması şeklinde can bulunca bu durumu anlayamadık. Taksilerin tümünün devlete ait olduğu düşünülürse, kamu mülkiyeti olan taksinin şoförünün bir işçi olarak daha fazla yolcu taşıma isteğini anlamakta zorlandık.
Yaptığımız araştırmalar sonucu öğrendik ki, devlet taksiyi belli bir meblağ karşılığında kiralıyor. Taksinin konforuna göre devletin belirlediği aylık kira değişiyor. Devlet sadece taksiyi şoföre veriyor, yakıtından tutun da bir kaza sonucu oluşan hasarların sorumluluğuna kadar tümü şoföre ait. Devlet sadece alacağı kiraya odaklanıyor. Doğal olarak şoförün daha fazla çalışması ve yolcu taşıması, daha fazla ciro yapması, kalan kârın yüksekliğini belirliyor. Tersi durumda, yani taksi şoförünün az ciro yaptığı durumda ise devletin aldığı kira meblağı değişmiyor. Aşağı yukarı bu uygulama birçok sektörde uygulanıyor. Bir nevi taşeron sistemi diyebiliriz!
Küba’da Çin emperyalizminden yansımalar
Kaldığımız oteller devlete ait olsa da, uluslararası bir kartel ya da ülke içinde bir şirket bu otellere ortak. 2018 yılında 5 milyona yakın turistin geldiği Küba’da turizm, ekonominin ana kolonlarından birini oluşturuyor. Gördüğümüz Havana merkezinde, iki büyük otel yapımı Çin sermayesi ile ortak yapılmakta. Çin sermayesi otellerin yapımını üstlenirken devlet güdümlü şirket otel işletmesine ortak olmaktadır.
Çin emperyalizminin bir ahtapot gibi dünyayı sarmaladığı bu tarihsel süreçte Küba’yı es geçmesi beklenemezdi. Kullanılan modern toplu taşıma araçları Çin’in Ytong firmasında tutun da otellerdeki ütüye kadar Çin damgalı metalar ciddi anlamda Küba ekonomisinde yer edinmiş durumda. Bir tek Havana’da değil Küba’nın birçok şehrinde (Trinidad, Cienfuegos, SantaClara, C. Santa Maria ve Varadero) otel inşaatı yapılmakta, uluslararası tekellerin sermaye girişi ile yap-işlet-devret modeli uygulanmaktadır.
Küba’nın katliam ve soykırımlarla dolu tarihi
Resmi verilere göre 109.884 metre kare yüzölçümüne sahip 12.5 milyon nüfuslu Küba’da nüfusun çoğunluğu köylük alanlarda yaşamakta ve esas olarak tarımla uğraşmaktadır. Küba milattan 8000 yıl öncesine dayanan bir tarihe sahip. Amerika kıtasının tarihi 1492’de Kristof Kolomb tarafından keşfinden sonra soykırım ve katliamlarla dolu bir tarihtir.
Yerli halkı Kızılderili olan Küba halkı 300 yıl İspanya sömürgesi olarak kalmıştır. Tüm bu süreç boyunca yerli halk birçok defa İspanya krallıkları tarafından soykırıma uğramıştır. 100 bin yerli halktan geriye kimsenin kalmadığı rehberimiz olan Juni tarafından vurgulandı. Ancak kimi kaynaklar birkaç ailenin hala varlığını sürdürdüğünü iddia ediyor.
Ülke ekonomisinin can damarı: Turizm!
Küba’nın yerli halkın dilindeki anlamı “her şey yeşildir”. Küba, ormanlarla dolu bitki örtüsüne sahip, palme, mango, sedir vb. ağaçların hakim olduğu bir coğrafyadır. Onuncu aydan dördüncü aya kadar hiç yağmurun yağmadığı, turizmin esas sezonu olarak kabul edilen ve sıcaklığın 23-30 derece arası olduğu dönemdir. Beşinci aydan onuncu aya kadar yağmur zamanıdır ve sıcaklık 28-34 derece kadar çıkar. Velhasıl yılın her döneminde turistlerin ziyaretine mazhar olan bir ülkedir Küba. Bacasız bir fabrika olan turizmin gün geçtikçe ülke ekonomisi üzerindeki ağırlığı daha fazla artmaktadır.
Küba’da kölelik tarihi
Gezerken gözümüze çarpan ve fikir edinmeye çalıştığımız insanların ten rengindeki farklılığı anlamaya çalıştık. Siyahi, melez ve açık tenli insanlara her yerde rastladık. Aralarında hiçbir ayrım olmadığını gözlemlediğimiz insan topluluğunun nereden geldiğine kafa yormaya başladık. Afrika’dan Ada’ya ilk kölelerin getirilişinin 1522 yılına dayandığı iddia edilmektedir. İlk şeker kamışı üretimine 1534’te başlanmış, sonrasında ciddi anlamda emek gücüne ihtiyaç duyulmuş ve bu da Afrika’dan köle getirerek giderilmeye çalışılan bir noktaya evrilmiştir. Adada köle ticareti 1868’e kadar, yani 330 yıldan fazla bir zaman dilimini kapsıyor.
Küba’da esas üretim şeker kamışıdır. Şeker kamışı üretiminde tekniğin gelişmediği dönemlerde ciddi bir emek gücüne ihtiyaç duyulmaktaydı. İspanya’dan gelen egemen sınıf şeker kamışını üretebilmesi için Afrika’dan köle getirir. Getirilen köleler Ada’da yaşayan nüfusun çoğunluğunu (%60) oluşturduğu bir sürece kadar evriliyor. Küba 1820’de dünya şeker üretiminde birinci olur.
Bilindiği gibi Amerika kıtası köle emeği üzerinden kendisi var eder. Kapitalizmin şafağında kölelerin sömürüsüyle, sermayenin o kıtada ilkel birikim süreci gelişmeye başlar. Daha sonrasında ilkel birikim süreci dış kapitalist sermayenin müdahalesi ile sekteye uğrar. İç dinamikleri ile gelişemeyen ve sekteye uğrayan Küba ekonomisi uzun dönem sömürgeci egemenlere karşı mücadelesinde kendisini var etmeye çalışır.
Bağımsızlık savaşlarıyla örülen bir tarih
İspanya sömürgesine karşı birçok kez bağımsızlık savaşı veren Ada halkı, en son Jose Martin önderliğinde 1895-1898 arası verilen savaş sonucu bağımsızlığına kavuşur. Bu tarihten sonra ABD’nin müdahalelerine maruz kalan Küba halkı 4 yıl ABD işgali altında kalır.
1898’den1902’ye kadar süren ABD işgali 1902 Guantanamo Antlaşması ile son bulur. Resmi olarak 20 Mayıs 1902’de Küba kurulur. Fakat 170 km uzaklıkta, adeta ABD’nin burnunun dibinde olan bu Ada’dan ABD hiçbir zaman vazgeçmez. Kendisine bağlı uşak hükümetleri iktidara getirerek Küba’daki rejimi yürütme yöntemi izlemiştir.
1959 devriminden önce Ada, Batista’nın cunta rejimi altında ABD’nin fuhuş, kumar ve alkol bataklığına dönüştüğü bir ülke haline gelmişti. Bir dönem Amerikalılar tarafından ABD’nin pavyonu olarak isim yaptığı söylenir. Ciddi anlamda aç ve yoksul toplum yaratıldığı bu süreç, aynı zamanda öğrenci gençlik kesiminin ülkeyi anlamaya ve sorgulamaya başladığı bir süreçtir.
Fidel Castro ve yoldaşları ile yeni bir tarih yazılırken…
Babası iki kez piyangoda para kazanan ve varlıklı bir ailenin çocuğu olan Fidel, eğitim sürecini avukat olarak sonlandırdı. Kardeşi Raul ile birlikte 1950’nin ilk yarısında oluşturulan ve genel olarak gençlerin örgütlendiği parti (Ortodoks partisi) ile seçime gidilip kaybedilmesinin sonucunda farklı arayışlara yöneldiler. Ancak silahlı mücadele ile iktidarın alınabileceği kanısına vardıktan sonra bir grup arkadaşı ile birlikte askeri garnizona baskın düzenleyen Fidel’in bu girişimi ciddi bir kayıpla ve tutsaklıkla sonuçlanır. Moncada Kışlası’na 26 Temmuz 1953 tarihinde 120 kişi ile yapılan baskının başarısız olmasından sonra onlarca savaşçı kışlaya getirilerek katledildi. Fidel ise hem tesadüf hem de varlıklı aile dostu biri olan baş keşişin girişimleri sonucu katledilmekten kurtulur.
İki yıllık bir tutsaklık sürecinden sonra Fidel Küba’yı terk edip Meksika’ya gider ve orada tanıştığı ve aralarında Che’nin de olduğu bir grup öğrenci ile birlikte savaşa hazırlanır. 25 Kasım 1955 tarihinde Fidel, Che, Camilio, Raul ve 78 savaşçı Meksika’dan Granma yatı ile yola çıkar ve 2 Aralık’ta Küba’ya ulaşırlar. İlginç olan ise devrimci ve komünist bir parti örgütü olmamalarına rağmen, 26 Temmuz hareketi etrafında silahlı bir güç oluşturmaları ve kısa zamanda iktidarı ele geçirmiş olmalarıdır. Fidel Castro ve Che’nin öne çıktığı ama isimsiz birçok kahramanın mücadelesi sonucu elde edilen bir devrimden bahsetmekteyiz.
Rus sosyal emperyalizminin gölgesindeki yıllar
Coğrafik olarak kır-gerilla savaşına oldukça uygun olan Küba esasında Çin Devrimi’nden etkilenmiştir. Küba Komünist Partisi esasen devrimden sonra kurulmuştur. Bilinen anlamda ML bir örgütlenme biçimi bugüne kadar oluşturulmamıştır. ML bir çizgi hakim hale gelmediği için sosyalist bir ekonomi de oluş(turul)mamıştır.
Esas olarak tütün ve şeker üreten Küba, dönemin Rus sosyal emperyalizmi ile ilişkilenme sağlamış ve onun güdümüne girmiştir. Rus sosyal emperyalizmi ile geliştirilen bağımlılık ilişkisi sonucu 1992 yılına kadar belli bir refah durumunu yakalamıştır. ABD’nin burnunun dibinde olan ve stratejik olarak Rus sosyal emperyalizmi için önemli bir yer olan Küba, aynı zamanda radar sisteminin kurulduğu, nükleer füzelerin yerleştirildiği bir uydu ülkesi durumundaydı.
1956 yılında gerçekleşen SBKP 20. kongresinden sonra KP içindeki revizyonistlerin iktidarı ele geçirmesinden sonra adım adım güçlenen kapitalist yol, bürokratik burjuva anlayış ile geliştirilen sosyal emperyalist sistem dağıldığı sürece kadar Küba’ya ciddi anlamda sermaye ve meta ihracı yaptı. Karşılığında ise başta şeker olmak üzere tütün ve tropikal meyvelerin alındığı bir ekonomik ilişki kurdu.
Rus bürokratik kapitalizmi ve doğu blok ülkelerindeki yeni tipte burjuvazinin kendi ülkelerinde iktidarların ele geçirilişi Küba’yı ciddi anlamda etkiler. 92-94 dönemini dışa açılma süreci olarak tanımlayan Küba yönetimi yeni bir uygulamaya geçmek zorunda kalmıştı. Birçok Kübalı dışa açılma sürecini, kötü günlerin başlangıcı olarak yorumlar. Sonradan daha iyi görüleceği gibi devlet kapitalizminin daha fazla geliştirilmesinin adımlarıydı bunlar.
Geçinmek için birden fazla işte çalışmak şart
1992’den sonra tek işte çalışma imkanları değişerek birden fazla işte çalışma serbestisi getirildi. İkinci işte çalışmak Küba’da yasak iken, bugün bir ailenin geçinebilmesi için iki veya üç işte çalışması gerekiyor. 1992’ye kadar yaklaşık 300 Küba pesosu (Küba para birimi) ile bir aylık yaşam sürdürülürken, bugün yaklaşık 6350 Peso ile aylık masraflar ancak karşılanabilmektedir.
Bir Kübalı’nın ortalama aylık maaşı 750 Peso ve tek işte çalışanların kazancı bu kadardır. Küçük işletmelerin dışında (1994 yılında küçük işletmelere izin verilmiş); tarlalarda, fabrikalarda, otellerde, meralarda vb. devlete ait olan bu gibi yerlerde çalışanların devlet tarafından ödenen maaşlarla yaşamaları neredeyse imkansızdır. Herkesin en azından iki veya üç işe mecbur olduğu bir düzen mevcuttur.
Uluslararası bir sermaye grubu ile oluşan ortaklık noktasında şekillenen turizm sektöründe çalışanlar, işçilerin maaşı dışında bahşişle yaşayan bir topluma evrilmiş durumda. Herhangi bir uluslararası sermaye grubu tek başına yatırım yapıp işletme hakkı olmadığından ve Küba devletinin kurduğu bir şirketle iş yapma zorunluluğu olduğundan, bu şirketin ödediği maaşın dışında turistlere yazılı olarak verdiği bahşiş miktarı broşürlerde yazılı olarak yer alıyor. Ancak bahşiş verme zorunluluğu yok.
Bu bir tür gelenek halini aldığından yazılı olarak belirlenip bir şekilde turistlerin bahşiş vermeleri teşvik edilmiş olunuyor. Miktar ise 3 ile 5 CUC (çevrilebilir Küba Pesosu, Küba’da ikinci para birimi). Bu miktarın belirlenmesini öngören sistem, işçi sınıfını sömüren Kübalı şirketlerin ödemediği artı-değerin karşılığını gelen turistlerden istemektedir.
Daha iyi anlaşılması için; 20-50 CUC arasında maaş alan Kübalı bir işçinin asgari geçinme standardına ulaşması için gelen turistlerin bahşiş verme zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Neredeyse bahşiş verilmeyen hiçbir mekan veya alan yoktur. Ciddi anlamda dilenme, çöp toplama ve küçük çapta hırsızlık geçmişe oranla yaygınlaşmıştır.
Unutulmamalıdır ki, 1992’ye kadar bahşiş yasaktı.
Küba’daki sisteme dair soru işaretleri
Diğer bir uygulama ise, yabancı bir ülkenin para birimini bulundurmakta yasak olması. 1990’ların ortalarında Küba parası olan Peso’nun enflasyon sonucu değer kaybetmesi alım gücünün daralmasına yol açmıştır.
Halkın protesto eylemleri sonucu Fidel Castro birtakım adımları atmak zorunda kalmıştı; Amerikan Doları’nın Küba piyasasında yer aldığı sürecin sonlandırılması için yeni bir para birimi devreye sokulur; CUC: Peso Cubano Convertible – Çevrilebilir Küba Pesosu. Güçlü bir para birimi olarak devreye giren CUC, şu anda Amerikan Doları’ndan daha güçlü bir pozisyondadır. (1 CUC=1,08 $ – aynı zamanda 1 € = 1.08 CUC, sabit kurlar) Eski para birimi olan Küba Pesosu yürürlükte olmasına rağmen kullanımı önemli oranda daralmaktadır.
Yeni para birimi olan CUC 2011’den beri yürürlüktedir. İlk önce bu paranın sadece turistler tarafından kullanıldığı yanılsamasına düştük. Fakat sonradan gördük ki yerli halk da bu parayı kullanmaktadır. Avrupa’daki fiyatlara denk gelen bir hayat pahalılığı olduğunu fark edince biraz irdeledik.
Kafamızda cereyan eden soru şuydu: Bu kadar az maaş alan bir halkın yaşamını nasıl idame ediyordu? Yapılan sohbetlerle yukarıda bahsedilen sonuçlara varabilmiştik. Kendi aramızda yaptığımız tartışmalarda bu sistemin bir sosyalizm uygulaması olup olmadığı üzerinde tartışmalar yürüttük. Küba gezimizin sonlarına doğru bu sorularımızın cevabını bulabildiğimizi düşündük.
Köleci ve feodal toplumdan kalma üretim araçları
Tütün tarlalarının merkezi olan Vinales’e gittiğimizde şok bir görüntü ile karşılaştık. İki öküz bir arabaya takılıp taşımacılık yapılıyordu ana caddelerin bir tanesinde. Biraz daha ilerleyince tarlalarda yine iki öküzlü kara saban gördük. 2019 yılında, teknolojinin devasa geliştiği dünya ölçeğinde, köleci ve feodal dönemden kalma üretim aracı olan öküzlerin çifte sürülmesi…
İzlenimlerimizi derinleştirdikçe baktık ki atlar ve katırlar hem binek hayvanı olarak hem yük taşımada, hemde yolcu taşımada kullanılıyor.
Bu uygulamayı sadece Vilanes’te değil, Tirinidad, SantaClara ve gezdiğimiz tüm şehirlerde de gördük. Bahsettiğimiz fayton değil, bizzat yük ve insan taşımakta olan bir taşıma aracı. Ciddi anlamda köylülerin yoksul olduğunu gözlemledik, genellikle tek katlı ve bir gözlü evlerde yaşantısını sürdüren geniş köylü kesimlerin varlığına şahit olduk. Bunun dışında tek katlı ancak iki veya üç odalı evlerinde olduğunu gözlemledik. Çok nadir de olsa iki katlı evlere de rastladık. Genel kanı ise evler güzel ve bakımlı ise insanların durumu da o kadar iyidir. Ki Vinales’te evlerini, odalarını turistlere açan yöre halkının bir kısmının durumunun ciddi anlamda iyileşmiş olduğu söyleniyor.
Yeri gelmişken kahve üretimine de değinmek lazım. Kafe Arabica diye bilinen kahvenin yaygın bir üretimi vardır bu ülkede. Genellikle yüksek yerlerde iyi bir kalite üretiminin olduğu belirtiliyor.
Kooperatiflerden ve fabrikalardan yansımalar
Devletin kooperatiflerinin yanı sıra esas olarak köylülerin kendi kooperatifleri söz konusu. Köylüler elde ettikleri ürünü devlete satmak zorundadır. Devrimden kısa bir süre sonra toprak reformu ile her köylüye 6 dönümlük toprak arazisi verilmiştir. Esas olarak kendi topraklarında üretim yapan köylü, ürününün bir kısmını satarken, diğer bir kısmını diğer köylülerle ürün takası yapmaktadır. Köylünün bireysel üretimi daha fazla artmış ve iç piyasaya sunması daha fazlalaşmıştır.
Otoyoldan giderken yolun kenarında patates, soğan, balık vb. ürünleri satan köylülere rastlanmaktadır. Köylüleri izlerken oldukça eskimiş üretim araçlarına rastladık. Traktör, taşımacılıkta kullanılan römork oldukça eski. Neredeyse yeni araçlara rastlamadık. Şeker kamışı, tropikal meyveleri meyve suyuna çeviren, fabrikaların dışında çok az fabrika var. Küba’da bulunan nikelin Çinli bir tekel ile ortak işletilen bir fabrikası bulunmaktadır. Venezüella’yla ortak kurulan ham-petrol rafinerisi ve geçmişte Ruslarla kurulan iki petrol rafinerisi bulunmaktadır. Şeker kamışından elde edilen ve dünyada oldukça fazla tüketilen içki (Havana) fabrikası da bulunmaktadır.
Bizim gözlemleyip, sorup soruşturduğumuz verilerdir bunlar. Elbette tümünü yansıtmayacaktır.
Gezdiğimiz kentlerde şehir halkının da bu yoksullaşmadan ciddi anlamda payını aldığını görmemek mümkün değildir. Gezdiğimiz tüm bölgelerde turizme yönelik seyyar satıcılardan geçilmemektedir. Dolaştığımız kentlerde harabeye dönmüş ve yıkılmış birçok eve rastladık. 300-400 yıllık tarihi yapıları da buna eklemek lazım. Bir kısmı UNESCO tarafından yaşatma projeleri adı altında restore edilirken, diğerleri ise kaderleriyle baş başa bırakılmışlar.
Gurbetçi Kübalılardan gelen katkı
Küba’nın ekonomisine önemli bir katkı sunan diğer bir unsur ise, 7 milyon Kübalı’nın yurtdışında yaşamaları ve Küba’ya gelir aktarmalarıdır. Bir kısmı 170 km uzaklıktaki Maimi’de yaşarken, bir kısmı ise İspanyol pasaportu ile farklı ülkelerde yaşamakta ve çalışmaktadırlar. Bu pasaportu elde etmek için birçok Kübalı İspanya Konsolosluğu’nun önünde uzun kuyruklar oluşturarak geçmişlerini araştırmak için devlet dairelerine başvurmaktadır. Geçmişinde İspanyalı olduğunu kanıtlayanlar, İspanya vatandaşlığı elde edebilmektedirler.
Sorduğumuz ve öğrendiğimiz kadarıyla, ağır sanayi ve makine üreten makine sanayisi yok denilecek durumdadır. Daha çok tarımsal üretim ve basit meta üretiminin revaçta olduğu, hizmet sektörünün esasını oluşturduğu bir sosyal ekonomik yol alındığını fark ettik.
Hiçbir elektronik cihaz üretmeyen, hiçbir ağır sanayi üretmeyen, dün Rus sosyal emperyalizmiyle bugün de Çin sosyal emperyalizmiyle ekonomik bağımlılık ilişkisi geliştiren Küba teknolojik ihtiyaçlarını dış emperyalist ülkelerden temin etmektedir. Örneğin Küba’da telefon görüşmeleri çok pahalıdır. Devlet tekeli olan Etecsa (telekomünikasyon) bir Fransız sermayesi ile ortaktır. Hala Rus emperyalizmi ile ticaretini sürdüren Küba bu ülkeden önemli sayıda araç alımı yapmaktadır.
Che ve Fidel’e duyulması gereken saygının sebebi
Bu durumda şu soruyu sormadan geçemeyeceğiz; Küba’da 1959’da gerçekleştirilen devrimin niteliği ve oluşturulan sistem nedir?
Küba tarihinde bağımsızlık için öne çıkan isim Jose Marti’nden sonra Che’nin, Camilo’nun ve isimlerini sayamadığımız kahramanların, yaşamlarını bu devrim için feda etmelerinin ardından oluşan bu tabloyu nasıl yorumlamak lazım?
Che’nin anıtını ziyaret ederken ve onunla birlikte Bolivya’da şehit düşen 39 gerillanın anıtından izlenimlerimiz bizlere farklı duygular yaşamamıza sebep oldu. Bir avuç insanın, yaşamını hiçe sayarak insanlık mücadelesine kalkışıp devrimi gerçekleştirmeleri, diğer uluslardan devrimcilerin devrim mücadelesine katılmaları saygı ile karşılanmalıdır. Uğrunda ölebilecek bir davanın insanları olmaları bugüne kadar Fidel Castro ve Che’ye olan saygı ve sevginin nedeni. Küba’ya gelmeden önce Küba devrimi ile ilgili bilgimiz kısıtlıydı. Ülkenin gerçek anlamda sosyalist bir devlet olmadığı bilgisine sahiptik. MLM bilimi çerçevesinde bakıldığında bunun böyle olması gayet doğaldır.
Küba’nın niteliği sosyal devlet statüsüdür
Ülkemizde Küba devrimini savunan küçük burjuva örgütlerin varlığını biliyoruz. Ancak 60 yıl sonra Küba Devrimi’ni gözlemleme ve inceleme olanağını yakaladığımızda değerlendirmek en doğru olandır. Elimizde herhangi bir araştırma sonucu yok. Amacımız zaten böyle bilimsel analiz yapmak değildir. Sadece gözlem ve izlenimlerimizi paylaşmaktır. Sosyalizme has olan, herkesin emeğine göre ve herkesin yeteneğine olan ilkesi Küba’da hiçbir zaman hayat hakkı bulmamış. Devrimin esas karakteri anti-emperyalizmdir. Devrimden sonra sosyal devlet modeli yaratma çabaları sonucu kısmen sosyal devlet yaratılmıştır. Sağlığın ücretsiz olduğu, toplu taşıma araçlarının çok az bir ücrete tekabül ettiği, eğitimin ücretsiz olduğu ve belli sayıda ihtiyaç ürünlerinin periyodik olarak dağıtıldığı, herhangi bir doğal afette devletin sosyal konut ihtiyacını karşıladığı bir sistem mevcuttur şu an.
Burada önemli bir konu olan eğitime özellikle değinmek gerekir. Okuma yazma oranı 99.8’dir. En gelişmiş emperyalist ülkelerden daha ileridir. Yüksek öğrenim düzeyi de oldukça yüksek bir seviyede. Ciddi anlamda tıp dalında başarı yakalamıştır ve bunun ürünü olarak epeyce doktor yetiştirilmektedir. Bu doktorlar komşu ülkelere “ihraç” edilmektedir. Ancak bu doktorlar 5 yılda bir ülkeye giriş yapmak zorundadırlar. Günümüzün revaçta hastalığı olan kanser tedavisinde önemli tedavi yöntemlerini uygulayarak adından söz ettirmektedir.
Bunun yanısıra sosyal devletin dağıttığı temel ihtiyaç ürünleri bulunmaktadır.Dağıtılan ihtiyaç ürünleri süt, ekmek, et, pirinç gibi temel besin maddeleridir ve bu ihtiyaçlar aylık hesaplanmaktadır. Kişinin yaşına, cinsiyetine göre hesaplanan ihtiyaç besinleri aylık olarak verilmektedir.
Gezilerin ve turların programına baktığımızda Küba’da devrim ve proletarya adına gözle görülecek olgular çok azdır. Gelen turistlere devrim sürecinin anlatılmasından ziyade, 16., 17. ve 18. yy’daki tarihi gelişmeler ve eserleri anlatılmaktadır.
Küba’da çok çarpık bir gelişme hakimdir. Kah kapitalist işletmeler, kah özel bireysel işletmeler, kah emperyalist tekellerin yatırımları, kah sosyal devlet uygulamalarıyla, kah feodalizme özgün üretim biçimleriyle çarpık bir ekonomik düzlemde yol alınmaktadır.
ABD emperyalizmi ve onun uşaklarına karşı cansiperane savaşan Castro, Che, Camilo, Rodriguez ve diğerleri devrimi gerçekleştirse de diğer emperyalist güç olan Rus sosyal emperyalizminin niteliğini göremeyecek kadar MLM çizgiden uzaktır. Devrimi yapan küçük burjuva devrimcilerinin sosyalist bir sistemi oluşturmaları imkansızdı.
Sosyalizme geçişi engelleyen sebep ABD ambargosu mu?
Biz, MLM’ler açısından bilinen bu gerçekliği anda ve alanda görme imkanına sahip olduk. Birçok insanın ve Kübalıların da sığındığı liman ABD ambargosudur. Sosyalizmin oluşturulamamasının sebebi olarak gösterilmektedir.
Elbette ABD’nin 1960’dan beri saldırganlığı ve ambargosu mevcuttur. ABD’nin 68 saat süren 1961 karşı-devrimci müdahalesinin Schweinebuch (Domuz kalesi)’da püskürtülmesi hala hafızalardan silinmemiştir. Bu ancak esas sosyalist devlet iktidarın oluşturulmaması Fokocu, küçük burjuva devrimci çizginin ürünüdür
Hala Küba dünya ezilen halklarının nezdinde savunulan bir devlettir. Dünya halkları Castro ve Che’ye sempati duymaktadır. Güdük de olsa anti-emperyalist duruşu desteklemek gerekir bizce. Fidel Castro’nun anıt mezarı bile bir mısırın tanesini simgelemesi, isminin anıtın hiçbir yerinde olmaması ve özellikle vasiyetini de böyle yazması çok önemli bir veridir. Che’nin Arjantinli ve varlıklı bir ailenin çocuğu olması, maceracı olsa bile dünya devrimi için çabaları ve emeği hala saygıyı hak etmektedir.
Umarız ki Küba emekçi halkı, köylüleri bu tarihsel tecrübeler ışığında süreci tersine çevirme yolunda yol alır.
Özgür gelecek okurları