“Büyüyünce ne olacaksın?” sorusuna “mutlu olacağım” yanıtını veren kişiydi John. Daha o zaman verdiği bu yanıt onun yaşamı boyunca mutluluğu, barışı esas alan bir sanatın icrasının temellerini oluşturmuştu.
Ailesinin hediye ettiği gitarla müzik serüveninde yolcuğa başlayan John, genç yaşında çeşitli müzik gruplarıyla çalışarak özgün sanatını ortaya çıkartacak adımlar atmıştı. Bu gelişimin ardından uzun soluklu bir serüvene başlayacak olan John, Beatles ile unutulmazlar arasına girecektir. Yoksul ailenin çocukları olan dört Liverpool’lu Beatles müzik grubunu kurmalarından kısa bir süre sonra eşsiz, taklit edilemez bir sanatı oluşturuyordu. Elwis Presley’i kendine örnek alan John, onun yarattığı farklı, kendine has duruşu, dönemin koşullarıyla gün be gün daha fazla açığa çıkarmıştı. Nitekim bu farklılık onu grubun diğer üyelerinden de ayırıyordu. Ve bu, onu uzun zaman sonra Beatles’dan ayrılıp John Lennon olarak yoluna devam ederek, kendi sanatını daha net bir biçimde ortaya koymasının zeminini hazırlayacaktı. Hala milyonların John Lennon adını, şarkılarını bilmesi bunu açıklar niteliktedir. Bu farklı bakış açısı onda sınıf çelişkisini, tanrı ve dogmatik ritüelleri sorgular kılmıştı. Tanrıya olan kendi değimiyle “kızgınlığını” verdiği bir röportajda “Beatles şuan İsa’dan daha popüler” sözleriyle ifade etmişti. Çok geçmeden ABD’de Beatles plakları yakılmaya başlandı. Sistemle, otoriteyle, değerleriyle adeta savaş halindeydi. Yaptığı bestelerle, yazdığı kitaplarla, katıldığı eylemlerle egemen sınıf hegemonyasına karşı cephe almış, Newyork sokaklarında Mao rozetiyle Vietnam savaşını protesto yürüyüşlerine katılmıştı.
Lennon aslında dönemin koşullarından, gelişmelerden bağımsız düşünerek sanatını yapmıyordu. Gelişen süreçte de 68 yılı tarihe fırtınalar estirilen yıl olarak kazınacaktı. Gelişen süreçte; İtalya’da milyonlarca işçinin grevine, Almanya’da şehir gerillası faaliyeti yürüten RAF’ın eylemliliklerini arttırması, Meksika’da öğrencilerin yürüyüşüne ateş açılarak yüzlerce kişinin katledilmesi gibi dünyanın her tarafında benzer olaylar gerçekleşiyordu. Türkiye’de ’68 kuşağı devrimci önderlerinin bugünlerde izahı güç olan inanç ve azimle kitleleri peşlerine takıp eylemden eyleme koşuyorlardı. Dünya halkları dinmeyen enerjiyle; yorulmadan, duraksamadan bıkmadan işçi havzalarında, tarlalarda, kampüslerde ‘68’i yaratıyorlardı. ‘68’de Sovyetlerin Çekoslovakya işgalinde ilginç bir ironi de ortaya çıkar. Prag köprüsünde gençler “Lenin sizin olsun Lennon bizim!” sloganları atıyordu. İroni çünkü: Lennon sınıfsız, sömürüsüz bir dünya ile barışı istiyordu. Lakin John’un grubu olan Beatles Sovyetler Birliği’nde uzun zaman yasaklı kalmıştır.
Tarih ironilerle dolu değil mi?
’68 böylesine fırtınalı gelirken hemen öncesinde ‘67’de devrimciler ve müzikte devrim yapanlar için kötü bir sene olması, gelen 68’i adeta işaret ediyordu. 67’de Che’nin Bolivya’da yakalanıp kurşuna dizilmesi Caz müziğin usta ismi John Coltrane’ın ölmesi gibi birçok olayın hemen ardından Beatles Hindistan’a giderek hayal kırıklıkları ile geri döndü. Dönemin hippi akımından fazlasıyla etkilenmişti. Kendi içlerinde yaşanan bireycilikten doğan kim hangi parçayı yazdıysa söyler moda bürümüştü ki White albümünü yaparak içerisinde bulunan otuz, birbirinden özel parçayı milyonların ilgisiyle karşılamasını sağladı. Albümde bulunan Revolution şarkısı ‘68’in devrim ve isyan ruhuna denk düşen bir parça olarak döneme ışık tuttu.
Şarkının sözlerinde halkı adeta ayaklanmaya çağırmış bir bölümünde “Başkan Mao’nun fotoğraflarını taşımaya devam edersen hiçbir şekilde ve hiç kimseyle başaramazsın” diyerek kitlelerin hareketlenmesi, isyan etmesi gerektiğini vurguluyordu. Dönem geçtikçe Lennon daha da politikleşiyor, sorgulatmaya dönük bir zemin yaratıyordu ki daha önce söylediğim sebeplerin açığa çıkması Beatles ile Lennon’un yollarını ayırmasına sebep oldu.
Söylemlerini daha sert ve politik olarak ezgilerine yansıtıyordu. Bu dönemde gittiği konserler ürettiği bestelerde politik tavrını barış için sergiliyordu. Ölüm ayı Ekim’de olan John’un bir o kadar önemli denebilecek bir olayı Kasım’da İngiltere kraliyet ailesi adına verilen bir konserde söylediği, “Daha ucuz koltukları olanlar ellerinizi çırpabilir misiniz? ” ve “onlar dışındakiler siz sadece mücevherlerinizi şıngırdatsanız yeter” diyerek sınıf farkına göndermelerde bulunmuştur. Her zaman işçi sınıfından yana bir tavır sergileyeceğini dile getirerek verilen ödülü ve ünvanı Vietnam Savaşı’nı protesto etmek amacıyla kabul etmemiştir. Döneme çığır açan Lennon, Dünya’nın birçok yerinde hala söylenen ve “Barış Marşı” olarak etkinliklerde sıkça duyulan, Gezi direnişinde de kitlelerin çok fazla dinlediği bir ezgi olan Imagine (Hayal et) parçasını besteledi. John bu parçayı “dine, milliyetçiliğie, geleneklere karşı ve Anti-Kapitalist, fakat şeker kaplı olduğu için kabul görmüş” bir şarkı olarak tanımlamaktadır.
Imagine’nin yapımının üzerinden onlarca yıl geçse hala ilk günki güncelliğini koruyor. Lennon’un “Hayal et” dediği bir dönemde barışı savunduğu, sanatında her zaman işçi sınıfına, ezenlere dair söylediklerinin sonucu dört kurşunla öldürülmesi oldu. Vurulmadan önce “ölmediğim sürece barışı savunmaya devam edeceğim” demesidir belki de… Tanıdıktır bize ölümünden önce söylediklerinin, yaptıklarının dönüşü… ya ölüm ya linç ya da sıla …Ahmet Kaya tanıdık gelmiştir. Ya Tahir Elçi ve Hrant Dink… Adını saymayı unutacağımız binlercesi… John’un ölümü hala esrarengiz olarak adlandırılıyor. Öldüren kişinin söylediği “ Kafamın içinde bir ses yap bunu, yap bunu diyordu” diyerek savunmuştu. Hrant’ın faili gibi… Vuracaktı, kim isterdi John’un müziğinin ve düşüncelerinin daha fazla gelişmesini…
John’un, İmagine’i boşa yazmadığı hala dillerde, düşüncelerde olan günümüzde, geleceğimizde olacak olan Imagine’den belli değil mi?
Belki de yürütülen bu sömürü savaşına bir cevaptır Imagine. Eşitliğe vurgudur Imagine. Belki 10 Ekim’de Ankara’ya Imagine dinleyerek geliyorlardı barışın elçileri… Belki hayatını kaybedenlerin dillerinde bu ezgi vardı:
“Hayal et mal, mülk olmasa
Bunu yapabilir misin merak ediyorum,
Açlığa ve aç gözlülüğe gerek yok
İnsanların kardeşliği için hayal et.
Bütün insanların dünyayı paylaştığını”
Sözleri vardı kim bilir…