“Bir tek yaprak veren dalı boynun burarlar
Bir tek meyve veren dalı keserler
İnsan dediğin bir buğday tarlası gibi olmalı
Esti mi rüzgar bir değil milyonlar için esmeli
Bir tek meyve veren dalı kesmeli
İnsan dediğin derya misali
Üstünde milyonlarca dalga
İçinde kıyametler kopmalı
İnsan dediğin derya misali
Uçsuz bucaksız olmalı.”
(Bedri Rahmi)
Faşist Türk devleti dünyanın gözü önünde yine ve yeniden bir soykırıma kalkışıyor. Emperyalistler “işgale karşıyız” diyor, ancak 6 günü aşkındır yitip gidenlerimizi izlemekten ve “kaderimizin ne kadar kara yazıldığı”ndan bahsetmekten başka bir şey yapmıyorlar.
Yaptıkları tek şey, bu işgalden kendi paylarını neyi-nasıl çıkarabileceklerinin planı! Bu her zaman yaptıkları şey zaten. Daha fazla silah satmak, yeraltı ve yerüstü zenginliklerimizi daha fazla sömürmek, emek gücümüzü daha fazla köleleştirmek… Bu planlarından faydalanıp kurulan kısa vadeli işbirlikleri dışında onlara güvendiğimizi ve yedeklendiğimizi iddia edip kılını kıpırdatmadan oturanlar, her ne kadar tek zeki olanın kendileri olduğunu zannetseler de bizler, bu sistemin koruyucu ve kurucularına güvenmemekteyiz. Esasta güvendiğimiz şey kendi öz gücümüz, kolektif mücadelemiz ve her fırsatta yükseltmeye kararlı olduğumuz demokratik halk devrimi ve sosyalizm, özgürlük ve adalet mücadelemizdir.
Kısacası kurduğumuz hayallerden aldığımız umutla gerçeği sentezleyerek geleceği yaratmaya muktediriz. Bu savaşın birileri tarafından görünmez kılınan genç, yaşlı, kadın, işsiz, erkek, trans, Kürt, Türk, Ermeni, Arap, Süryani, emekçi, Alevi, Keldani, Müslüman, işçi, Hristiyan, heteroseksüel, eşcinsel, çevreci, biseksüel, ateist, Yezidi, komünist, anarşist, yurtsever, sınıf bilinçli ya da sınıf bilinçsiz halk olmak üzere her kimlikten proleterler ve ezilenler olarak bunu başaracağımıza dair umudumuzu her daim harlıyoruz.
Sayımız düşse de, birileri çeşitli gerekçelerle bizleri yalnızlaştırmaya çalışsa da özgürlüğü ve adaleti getirecek şeyin yanımızdakilerin sayısı olmadığını, hayallerimizin niteliği olduğunu biliyoruz. Ölümsüzleşenlerimizin adil ve özgür bir dünya hayallerinin ışıklı yolu sayesinde her defasında, aldığımız her darbede yeniden ve yeniden ayağa doğruluyor ve geleceğe ilerliyoruz. Dün Madrid’te, Stalingrad’ta, Küba’da, Filistin’de ve Hayastan’da, Kobanê’de faşizme karşı halkın haklı öfkesini nasıl kuşandıysak bugün de bir kez daha Rojava’da aynı kararlılıkla gerçekten süzülen hayallerimizi geleceğe taşımaya devam ediyoruz. Çünkü buralarda sadece kuru propagandayla “umutsuz bir hayal uğruna” sürdürülen bir savaş yok. Buralarda yaşamın yeniden inşa edilmesinin çabası var.
Okulları, evleri, sokakları ve iş yerleriyle işçi ve emekçilerin, onların gözlerinin içi gülen çocuklarının hayata tutunma çabası var. Ezilen cinsiyet kimliklerinin erkek egemenliğine karşı isyanı var. Bugün olmasa da yarın mutlaka başlayacak ve zafere ulaşacak heteroseksizme karşı mücadelenin kendine özgü renkleriyle nüveleri var. Kendi özgünlükleri ile devam eden bir yaşam var. Kurumuş sanılıp sulamaktan vazgeçilecekken yeniden, tam kalbinin ortasından yeşillenen özgürlük ve adalet ağacının sürgünleri yeniden boy veriyor ve her defasında da boy vererek tarihi ileriye taşıyacak.
İşte tam da bu haklı nedenlerle; savaşarak ölümsüzleşenlerimiz için üzülmüyoruz, yaşadığı halde direnmeyenler için üzülüyoruz. Her şeyden önce de asırlardır süren bu savaşı, psikolojik olarak daha dünden kaybederek yaşayanlar için. Bizlere, mücadele ederken kaybetme riskinden söz ediyorlar. Ve hatta yaşamlarımızı kaybedebileceğimiz riskinden. Ama hiç düşünmüyorlar, bu risk olmadan hayatın ne anlamı olur? Bu riski almadan, sözde garantili ama köle hayatları sürdürenler koskoca bir yaşamı -hem de sadece kendisine ait olmayan, bir bütün gezegenin kalbine can pompalayan bir yaşamı- çoktan kaybetmişlerdir. Çünkü hayatın esası geleceğin bir parçası olan umutlarımızdır.
Tali olan, hatta belki de tali bile olamayacak olan maddeye, eşyaya, mal varlığına biçtiğimiz reel olmayan değerlerdir. Sonsuz umudumuz bir ömürden çok daha uzun sürmektedir. Çünkü bizler ömürlerimizi birler hanesinden çıkarıp binler hanesine katıyoruz. Katmayanları ve hangi geçerli ya da geçersiz sebeple olursa olsun katamayanları da bu haneye, halk savaşını bulunduğu her alanda yükseltmeye çağırıyoruz. Hatta bu cüreti daha da artırıp verili düzenden kopmaya ve daha fazlasını istemek için hayallerimize ve çocukların gülüşlerine bombalar atarak yok etmeye çalışanlara karşı umudun ateş topları olmaya!
Düşmanlarınıza karşı çıkmak cesaret gerektirir. Fakat bahaneler üreten, umudunu yitiren dostlarınıza karşı durmak daha büyük bir cesaret ister. Çünkü hem onların umudunu harlamak, bahanelerine karşı durmak zorundasınızdır hem de içinizde yaratılmaya çalışılan karanlığa. Ancak şunu hatırlamakta her zaman fayda var; hepimizin içinde hem aydınlık hem de karanlık bir taraf vardır. Önemli olan hangisini seçtiğimizdir. Bizi biz yapan budur. Umut en karanlık zamanlarda bile vardır. Yeter ki ışığı açmayı unutmayalım. Yeter ki, düşmanın psikolojik ve fiziksel bütün saldırılarına rağmen benliğimize, yoldaşlarımıza ve geleceğe sahip çıkmaktan vazgeçmeyelim.
Bu hain düzenin değişeceği, bunun ellerimizde olduğu umudunu taşıyanlar; sizin de bizim kadar aklınız yerinde. Önümüzde bu denli kanlı bir savaş varken bile, emperyalistlerin sahip olmadığı bir şeye sahibiz. Uğruna savaşmaya değer bir şeye, herkes için adil ve özgür bir dünya hayaline. Zayıf olan onlar. Yoldaşlığı ve sözde değil özde bir özgürlük için mücadele etmenin ne demek olduğunu asla bilemeyecekler.
İşte bu nedenle ne olursa olsun bizden üstünmüş gibi gösterdikleri teknolojik savaş aletlerinden, vahşi çetelerinden ve hain tuzaklarla dolu planlarından korkmuyoruz. Çünkü bizlerin haklı olduğu bu savaşı, faşizm tam da bu haklılık nedeni ile şimdiden kaybetmiştir
Bugün Rojava geneline düzenlenen saldırı, insanlığa karşı gerçekleştirilen bir saldırıdır. Dün başka yerlere düzenlenen saldırıların devamıdır. Dur denmediği ve herkes isyanı bulunduğu yerden yükseltmediği sürece de yarın başka yerlere ve hatta evlerimizin tek tek bütün odalarına ve bedenlerimizin bütün hücrelerine yapılacak saldırıların da öncülü olacaktır.
Tıpkı dün başka hak gasplarının, katliamların, işgallerin devamı olduğu gibi. İşte en çok da bu nedenle aslında bütün insanlığa karşı gerçekleştirilen bir saldırıdır. Nusaybin, Akçakale, Suruç’a top, havan atarak sırf kara propaganda için kendi halkını katleden bu akıl yarın kim bilir en yakın destekçilerine neler yapacaktır. Faşizmin yanında olanlar, zulme sesini çıkarmayanlar da elbette bu zalimlerden paylarına düşeni alacaktır.
(Rojava’dan bir TİKKO gerillası)
Kaynak; https://ozgurgelecek18.net