Öğrenci mi, işçi mi belli olmayan bir insan topluluğu var bu coğrafyada. Öğrenci desen öğrenci değil, işçi desen işçi değil. Bugün bu ülkede çalışmadan üniversite okuyabilen öğrenci sayısı çok az. Bir çok öğrenci part time çalışıyor, yada geçimini sağlamak için okulu bırakmak zorunda kalıyor. Gerçek şu ki öğrenciler sistem için bacasız sanayi olma dışında bir de düşük iş gücü haline de geldi. Ülke de eğitim sözde ücretsiz ama eğitim masrafları için verdikleri bursun daha fazlasını el koyarak geri alıyorlar.
Bugün bir KYK bursu (geri ödemeli) 1250 TL. Peki 4 yıl sonra işsiz bir üniversite mezununun faiziyle ödediği bu para günümüzde nelere yetebiliyor gelin kısaca hesap yapalım: Şanslı bir öğrenciyseniz İslami usullere göre ‘fuhuş yuvası’ olmaktan çıkarılmış 5-6 kişilik bir KYK yurdunda ortalama aylık 500 TL ödeyerek kalabilirsiniz. Yine okul ve yurt yemekhanesinde ‘muazzam’ kötülükteki yemek menülerine ortalama her öğün 7 TL ödeyerek beslenebilirsiniz. Okula günlük yol ücreti gidiş dönüş olacak şekilde ele alırsak 7,30 TL ödeyerek gidebilirsiniz. Gelin bu harcamaları hesap edelim; 500 TL yurt ücreti, günlük 7 TL den aylık 210 yemek parası, aylık yol ücreti 150 TL. Hiç bir şey yapmadan 860 TL gitti. Geri kalan 390 lira parayla ne yapmak istersiniz? Ülke yada dünya turu mesele?
Yukarıda ki sadece sistemin makbul ve örnek bir öğrenci portresini anlatıyor. Yani hiç bir sosyal etkinliği olmayan, gereğinden fazla yemeyen, içmeyen, gezmeyen, hiçbir şeye karışmaması istenen öğrenci profili. Yazınca fark ettim de iyi paraymış 1250 TL. Bir de zaten sigortalı bir işe girdiğinde ödemeye başlıyorsun yani mis gibi bir hayat! Beğenmeyenlerin gözüne dizine dursun emi!
Peki öğrenci olmak gerçekten bu kadar mı? Tâbii ki değil. Bugün TC sınırları içerisinde KYK yurdunda kalan ve KYK bursunun herhangi birisini alan öğrenci sayısı üniversite öğrenci sayısı karşısında neredeyse yok denebilecek kadar az. Mesela ben geri ödemeli de olsa burs almıyorum, KYK yurdunda kalmıyorum ve okul yemekhanesinde de çoğu zaman yemek kalmadığı veya derse yetişemediğim için yemek yemiyorum. Öğrenciler 20 metrekare, yıkılmak üzere olan yada çok kalabalık öğrenci grubunun beraber kaldığı evlerde (ki buralarda da kişi sayısına göre ev sahipleri fiyat arttırıyor) fahiş kira fiyatları içerisinde bir barınma alanı bulduklarına sevinir hale geldi. Yani KYK yurtları artık tüm öğrencilerin isteği hayali haline geldi ama yeterli yurt yok, özel yurtlara da verecek para yok. Bir de bu barınma meselesinin rant boyutu var. Bugün KYK yurtlarının çoğu yarı özel yurtlar, yukarı da verdiğimiz fiyat ortalaması ise yarı özel olanların değil. Devlet için öğrenci yurtları da artık zenginler için oluşturulan rant alanları haline çoktan geldi. Ücretsiz olması gereken yurtlar belli sermaye gruplarına peşkeş çekilerek cebimizdeki paraya el koyuyorlar. Bu hikayede ise yurtlar üzerinden en çok para kazananlar da cemaatler ve tarikatlar oluyor. KYK yurdu ya da yarı özellere yerleşemeyenler, fahiş kira fiyatlarını karşılayamayanlar cemaat yurtlarında kalmak zorunda kalıyor. Biz cemaat yurtlarını Enes Kara arkadaşımızdan tanıyoruz! Taciz ve cinsel istismar gündemlerinden biliyoruz.
En basitinden bir barınma alanı bile öğrenciler için bir çelişki yumağına dönüşüyor. Verdikleri sözüm ona yüklü miktarda ki burs bir öğrencinin sadece barınma kalemini bile karşılayamıyor ki buna faturalar dahil değil. Bugün hangi kente gitseniz bir üniversite var, ne güzel değil mi? Herkes gönlünce okuyabiliyor. Şehirlerde öğrencinin yoğunluklu bulunduğu bölgeler barınmadan tut, beslenme, eğlence alanları, okul ihtiyaçları vb. tüm bu alanlara kadar o kentin en pahalı yerleri haline getiriliyor. Yani bizler rant alanıyız ve bu sebepten okurken yetiştiremediğimiz para için aynı zamanda çalışmak zorundayız. Yaşanan ekonomik kriz ile beraber öğrenci sadece tüketici olmaktan çıktı. Eskiden daha az olan ama her geçen gün artmaya başlayan işsizlikle birlikte özellikle hizmet sektöründe ucuz iş gücü haline geldik. Bugün herhangi bir devlet üniversitesinde okuyan Somalı madencinin, Amedli inşaat emekçisinin ya da Bingöllü köylünün çocuğu rant kapısı olarak görüldüğü için okuldan çok geçim derdine düşmüş durumda. Öğrencilere iki seçenek sunuluyor; ya bırakıp gideceksin yada hem çalışıp hem okuyacaksın.
Üniversite okuduğumuz yıllarda yaşadığımız sorunlar henüz bitmeden zaten gelecek kaygısı başlıyor. Mezun işsizler ordusuna katılma ihtimalimiz çok yüksek olduğundan yaşayacağımız sorunlar önümüzde bir dağ gibi birikiyor. Bu gün ülkede mezun olan üniversitelilerin çoğu işsizlikle boğuşuyor, umutsuzluktan intihara sürükleniyor ya da iş cinayetlerinde katlediliyor. Yıllarca emek vererek okuyorsunuz, sadece sonunda insanca koşullarda yaşamak için. Ama sistem buna izin vermiyor, kimisi bilmem kaç yıllık deneyim istiyor, kimisi de hiç yüzüne bile bakmıyor. Tüm bunlar insanları yalnızlaştıran, umutsuzlaştıran, geleceksizleştiren sistemin dayatmaları ve gençleri ölüme sürüklüyor. Yani durumu bireysel ve bilinçli ya da bilinçsiz intiharlar olarak ele alamayız burada sistemin yarattığı katliamdan başka bir şeyden söz edemeyiz. Yıllarca bizleri meslek sahibi olmak üzerinden güdüleyen sistemin gerçekliği mesleğin için aldığın eğitim bittikten sonra sana sadece işsizlik vaat ediyor. Bugün her üniversite öğrencisinin aklında aynı soru; okulun bitmesi mi iyi yoksa bitmemesi mi? Üniversite okuyorken tüm zorluklara rağmen en azından toplumun ve ailenin gözünde bir vasfa sahip oluyorsun ama işsizsen işte o zaman toplum tarafından da dışlanmaya, işsiz güçsüz, “bir baltaya sap olamamak”la suçlanmaya başlıyorsun. Herkese (dayısı, amcası olmayan yığınlara) nasip olmayan iyi işlerden bulamayınca eğitimini hiçe sayarak girdiğin üç kuruşluk iş de küçümsenme sebebi olabiliyor. Öğretmensen atama bekliyor, sağlıkçıysan çalışma şartları seni yiyip bitiriyor, mühendissen zaten yüksek ihtimal iş bulamıyorsun…
Bir motokurye piyano çaldığında ülkenin gündemine giriyor ve herkes şaşırıyor. Bu ülkede piyanistler neden motokuryelik yapmak zorunda kalıyor diye şaşırmıyorlar da bir motokuryenin piyano çalabilmesine şaşırıyorlar. Mesleğini ya da yeteneklerini geliştirip icra edemeyen halk gençliği bu ülkede kendisini var etmeye, yaşama tutunmaya bir umut dalı bulmaya çalışıyor. İş bulamadığı ya da eğitimine devam etmek uğruna para biriktirmesi gerektiği için madenlerde, inşaatlarda çalışan sıra arkadaşlarımız bu ülkede iş cinayetlerinde katledilmedi mi? Bu coğrafyada her gün onlarca işçi, emekçi katlediliyor bunların arasında zorunlu olarak kendi mesleğini yapamayan üniversite mezunları da var. Mezun olma hali her halükarda ya ölüm ya da sefalet dayatıyor tıpkı öğrencilikte olduğu gibi.
Tabii ki devletin yani sistemin üniversite politikası sadece yukarıdakilerle sınırlı değil bunların çoğu sadece ekonomik meseleler. Bir de devletin yani sistemin politik olarak yaratmak isteği üniversite veya öğrenci modeli var. Yukarıda ki ekonomik nedenler de zaten bu politik aklın yansıması ile ortaya çıkıyor. Üniversitelerin öznesi her zaman öğrencileridir, yine aynı şekilde toplumun en dinamik ve öncü gücü de halk gençliği, bunun bir parçası olan üniversite gençliğidir. Bunun için sistem üniversite gençliğini her zaman zapturapt altında tutmak ister. Tarih bunun örnekleriyle doludur. TC tarihinde 68 kuşağı ve 72 devrimci kopuşu üniversitelerden çıkmıştır. Devlet ve sistem örgütlü bir üniversite yaşamından, örgütlü bir toplumdan korktuğu için onların tüm örgütlenme alanlarını yok etmeye çalışır. Üniversitede örgütlü bir gençliğin olmaması için üniversiteleri bir çok sorunla baş başa bırakarak, baskı kurarak bir araya gelmesi ve yaşadığı sorunları dile getirmemesi için var gücüyle uğraşır. Bu bir araya gelmeyi engellemenin en net ve güncel örneği de 6 Şubat’ta Maraş merkezli yaşanan depremlerden sonra barınma sorununu bahane ederek üniversitelerin online eğitime geçirilmesidir. Burada olay depremzedelerin barınma sorununu çözmek değil, üniversitelilerin bir araya gelmesini engelleme çabasıdır. Yaşanan deprem (katliam) felaketinden sonra gençliğin bir araya gelip öfkesini sisteme, devlete ve iktidara yöneltmesi korkusundan başka bir şey buna neden olmamıştır. Depremden önce de barınma üniversitelilerin en yakıcı sorunuydu şimdi de olmaya devam edecek. Üniversite gençliğinin AKP-MHP faşist iktidarına karşı ortaya koyduğu Boğaziçi direnişi ve barınma sorunu gibi tavırların depremle birlikte büyümesinden korkan iktidar online sistem yolunu seçerek öfkeyi sönümlendirmeye çalışmaktadır.
Deprem, ekonomik kriz, barınma, beslenme vb. tüm sorunların çözümü yine gençliğin örgütlü, kolektif mücadelesindedir. Bugün örgütlü ve bilinçli bir mücadele ile tüm bu sorunlardan kurtulabiliriz. Kurtuluş sistemin yarattığı, ortaya attığı, önümüze koyduğu tercihlerden yada onun istediği doğrultuda hareket etmekten geçmiyor! Özgücümüzü örgütleyerek doğru hedefe karşı yürümek bizi nihai kurtuluşa götürecek yolun anahtarıdır.
Yazı; Yeni Demokrat Gençlik dergimizin 19. sayısında yayımlanmıştır.