Kimileri tarafından kabul edilmeyen ekonomik krizin bir boyutu olarak üniversite öğrencilerinin yaşam koşulları, daha doğrusu üniversiteli hallerini sürdürememeleri söz konusu. 2018-2019 dönemi başlarında öğrenci burslarını daha fazla kişi alacak, büyük zam yapılacağı şeklindeki duyurular kendisini 50 TL’lik bir artış ile somutladı. Peşinden ise burs gibi kredi veriyoruz nankörlük etmeyin şeklinde bağırışlara çevrildi. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 2018’de konut, su, elektrik ve ısıtmayı kapsayan konut ana harcama grubunda yıllık fiyat artışı yüzde 24 oldu. Aynı dönemde gıda fiyatları ise yüzde 25 artış kaydetti. Kredi ve burslara yapılan zam ise geçen döneme göre sadece yüzde 10 gibi bir rakamda kaldı. Öğrenci yaşamı sadece ekonomik yönden bile başlı başına sıkıntı. Zaten mümkün olduğu kadar az kaynakla geçinmeye çalışan öğrenciler, birde ekonomik krizin yüzünü sert bir şekilde görüyorlar. Her gün “makarna yemek” espri gibi lanse edilse de ya da stand up gösterilerine konu olsa da bunlar pek güldürücü değil. Zira içerisinde önemli bir trajedi barındırmaktadır. Halkı açlıkla terbiye etmeyi gelenek haline getirmiş devletin, şiddet faaliyetlerindeki hedeflerin birinde de gençlik vardır. Gençliğin, halkın dinamik kesimleri olarak adlandırılmasının elbet bir gerekçesi var; bu da mevcut sistemin gençlere gelecek vadetmiyor olmasının yaratmış olduğu gençlik de ki değişim talebidir. Liseden itibaren gelecek kaygısı ile büyük bir stres altında girilen üniversite sınavı (her an değişebileceği için adını yazmıyoruz)nın ardından herhangi bir üniversiteye kayıt yaptırmış olmak gelecek kaygısını ya da stresini bitirmiyor. Aksine daha çok emek veriyorsun ve daha çok kaybediyorsun.
Başlangıç olarak kalacak yer bulmak gerek; geçen yıl başvuru yapmasına rağmen devlet yurtlarında yer bulamayan öğrenci sayısı 40 bin civarında. Bunun anlamı 40 bin öğrencinin, barınma hakları için özel yurtlara veya evlere yüksek ücretler ödemek zorunda kalmasıdır. Akıllarda “hem çalışıp hem okurum” düşüncesi beliriyor. Belki mümkündür fakat belli ki çoğu insan yapamıyor. Üstelik üniversite öğrencilerinin hiç de geniş çalışma alanı yok. Genellikle hizmet sektöründe; cafelerde, barlarda vs. yerlerde çalışırız. Bu tür yerlerden de alınabilecek ücret miktarı göz önünde bulundurulduğunda (ki bunlar sömürecek öğrenci kıtlığı çekmezler) işin pekte kolay olmadığı anlaşılır. Son 5 yılda 1 milyon 115 bin 530 öğrencinin zor şartlar altında çalışıp kazandığı üniversitesinden kaydını sildirdi ya da kaydını dondurdu. Resmi verilere göre, 2013-2014 eğitim öğretim döneminde 135 bin öğrenci üniversiteden koparken bu sayı devam eden sonraki yıl 161 bine, bir sonraki yıl 197 bine, 2016-2017 döneminde de 212 bine çıktı. Ekonomik krizin daha da artması sebebiyle en son 2017-2018 döneminde üniversiteyi bırakan öğrenci sayısı bir önceki yıla göre yüzde 92.2 gibi olağanüstü düzeyde artarak 408 bini aştı.
Üniversiteyi bırakmayı sadece öğrencilik dönemindeki ekonomik geçimsizlikle sınırlayamayız. İstihdam olanağı azalan üniversite bölümlerinin varlığı da üniversite öğreniminin terk edilmesine yol açıyor. Yani iş bulmanı daha zor olduğu bölümlerdeki öğrenciler “geleceksizlik” için uğraşmak yerine ucuz iş gücü olarak çalışmaya razı oluyor…
İzmir’den Bir YDG’li
Yeni Demokrat Gençlik dergisinin 13. sayısında yayımlanmıştır.