Seçimlerden hemen sonra ekonomik kriz giderek kendini daha yakıcı bir şekilde göstermeye başladı. Bunu TL’nin dolar karşısında sürekli değer kaybı yaşamasında somut olarak gözlemleyebildik. Birçok hammaddenin ve temel yaşam maddelerinin dolarla ithal edildiği düşünüldüğünde, sadece TL’nin kaybettiği değerin yarattığı pahalılık bile halkın karşı karşıya kaldığı yoksulluğun boyutunu göstermeye yetmektedir.
Ekonomik kriz, aynı zamanda sosyal bunalım demektir. Şimdiden geçinemediği için, çocuklarının ihtiyaçlarını karşılayamadığı için intihar eden, kendini yakan insanların örneklerine tanık olduk. Yaşanan krizin daha da derinleşeceği öngörüldüğünde; toplum açısından koşulların daha da ağırlaşacağı, yoksulluğun giderek büyüyeceği kaçınılmaz bir sonuç olarak karşımızda durmakta.
Ekonomik krizin yarattığı; yoksulluğun, işsizliğin her kesime yansıması farklı olacaktır. Biz yazımızda ekonomik krizin kadınların yaşamlarına etkileri üzerinde du- racağız.
Krizin büyümesine paralel olarak kadınlara yönelik baskı, şiddet ve sömürünün daha da artacağını şimdiden söyleyebiliriz. AKP iktidarı boyunca sürekli artan kadına yönelik şiddet ekonomik krizle birlikte daha fazla artış gösterecek, AKP’nin cinsiyetçi politikalarıyla ekonomik kriz boyunca kadınların emeği daha fazla sömürülecek.
Ekonomik krizin kadın istihdamına etkisi
Kriz sebebiyle özel sektörde ve kamuda kendini gösteren ekonomik daralmanın ilk sonuçlarından biri de işsizlik. İşten çıkarmalarda her zaman ilk gözden çıkarılanlar kadınlar oluyor. Kadınlar daha çok, küçük ölçekli, işten atılmaların kolay olduğu, teknolojik yatırımın en az olduğu, kayıt dışı sektörlerde çalışıyor. Krizden ilk darbeyi yiyen, bu sektörler daha kolay işçi çıkartıyorlar. Kadınlar kaybedecek sektörlerde çalıştığı için, ilk işten çıkarılanlar arasında oluyor.
Örneğin Türkiye’deki Kasım 2000 ve Şubat 2001 krizlerinin ardından kadın işgücünün % 33’ünün işsiz kaldığı biliniyor. Bu yalnızca kriz dönemlerine özgü bir durum değil. Farklı olarak kriz dönemlerinde aynı zamanda kadın istihdamı artıyor. Kriz koşullarında olan birçok ülkeye baktığımızda benzer bir tablo ile karşılaşabiliriz. Yani kadınlar bir yanda ilk işten çıkarılanlar olurken bir yandan da kadın istihdamında artış gözlenebilir. Çelişki gibi gözüken bu durum kriz koşullarında güvencesiz ve kural dışı çalışmanın yaygınlaşmasının kadınlar üzerinden uygulanmaya çalışıldığını ifade etmektedir. Benzer bir durumun çocuklar içinde geçerli olduğunu söyleyebiliriz.
Çelişki gibi gözüken bu tablonun ortaya çıkmasındaki temel neden ise; krizle birlikte artan yoksulluğun kadınları “güvencesiz ve ucuz” işgücü olarak çalışma- ya zorlayan ağır koşullarıdır. Yani kadın zor zamanlarda devreye giren ve esnek koşullarda çalışabilen bir nevi “yedek/ek işçi” olarak görülüyor.
Yedek işgücü olarak görülen kadınlar, yeri geldiğinde de ilk gözden çıkartılanlar olabildiği gibi esnek, güvencesiz, kuralsız, kayıt dışı olmak kaydıyla işe de alınabiliyor. Sonuçta, kriz koşulları gerek işten atılmalarla gerekse de daha kötü çalışma koşullarının dayatılmasıyla kadınlar için koşulların daha da ağırlaşması anlamına geliyor.
Bunun yanı sıra Türkiye’de kadın işsizliği, erkek işsizliğinden her zaman daha yüksek olmuştur. Türkiye’de iş gücüne katılımda kadın ve erkek arasında büyük bir fark var. Kriz dönemlerinde kadın istihdamı ile erkek istihdamı arasındaki fark azalmaktadır.
Kriz dönemlerinde farkın nispi olarak düşmesinin nedeni; erkeklerin kriz dönemlerinde işsiz kalması veya ücretlerinin düşmesi sonucu azalan toplam aile gelirini kadınların ek işçi rolüyle kapatma amacıyla işgücü piyasasına dönmesi. Bu durumda kadın ve erkek istihdamı arasındaki fark kısmen azalıyor.
Kadın ve erkek istihdamı arasındaki fark, güçlü bir büyüme sonucunda genişleyen iş gücü piyasasında kadınların olumlu koşullarda ve sigortalı işlerde çalışmasıyla değil; erkeklerin çalışma koşulları ve erkek işsizliği üzerindeki olumsuz etkilerden dolayı kapanmaktadır. Doğal olarak kalıcı bir durum değildir.
Evet, kriz dönemlerinde kadınlar ek bir gelir için, çalışma kararı alıyor ama ya iş bulamıyorlar ya da geçici iş buluyorlar. Zaten çoğu da krizden sonra bu işlerden çıkıyor. Yani bu dönemdeki çalışmalar kadınları ekonomik açıdan özgürleştiren işler olmaktan oldukça uzak, yeni bir sömürü alanı açıyor ve kadınlar iş hayatında yardımcı işçi pozisyonunundan kurtulamıyor.
Kriz Dönemlerinde Şiddet Artıyor
Kriz dönemlerinde kadına yönelik şiddet de artış göstermektedir. AKP iktidarı boyunca zaten sürekli artış gösteren kadına yönelik şiddet işsizliğin, yoksulluğun bir sonucu olarak gösterilmeye çalışılmaktadır.
Örneğin; kriz dönemlerinde “İflas eden baba, karısını ve çocuklarını öldürdü, sonra da intihar etti” gibi haberler artar. İşini kaybeden ya da işleri kötüye giden erkek şiddeti, böylelikle meşrulaştırılmaya çalışılır. İşsizlik, yoksulluk, maddi sıkıntılar, pahalılık gibi krizin açığa çıkardığı sonuçların erkeklerde yarattığı stres ve bu stresin kadınlara yönelik şiddete dönüşmesi normalleştirilmeye çalışılıyor. Kadınlardan bu dönemlerde, erkek egemen zihniyetin tarih boyu kendisine yüklediği mis- yon gereği, erkeği sakinleştirmesi, idare etmesi, erkeğe güç vermesi beklenmektedir. Örneğin Güney Kore krizin- de hükümet “Kocalarınıza Enerji Verin!” diye bir slogan üretiyor ve böylece krizin erkekler üzerindeki etkisini hafifletmeye çalışıyor. Bunu yapmayan kadın “nankörlükle, müsriflikle, bencillikle” suçlanıyor, hakarete ve fiziksel şiddete uğruyor.
Yine, 1997 Güney Kore Krizi’nde ev içi şiddete uğradığı için “Kadınlar İçin Yardım Hattı’nı” arayan kadınların sayısı, krizden hemen sonra 1998 yılında bir önceki yıla göre yedi kat artış göstermiş. Şiddet yalnızca evdeki eşten gelmiyor, kadınların aile dışında şiddete uğrama riski de artıyor.
Erkek egemen devlet anlayışı yaşadığı her türlü krizden çıkmak için kadın bedeni ve emeğini sömürmeyi amaç edinmiş durumda. Erkek şiddeti her durumda devlet eliyle meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Kriz dönem- lerinde de yapılmaya çalışılanda bu aslında. Bir yandan ucuz/yedek işgücü olarak görülen kadın emeği güvencesiz ve kayıtsız koşullarda sonuna kadar sömürülerek ekonomik şiddet doğallaşmaya/yaygınlaşmaya başlıyor. Diğer yanda kadınlara yönelen cinsel, fiziksel şiddetin; krizin, erkeklerde yarattığı stresin doğal bir sonucu olarak yansıtılarak normalleştirilmeye çalışılıyor.
Kriz dönemlerinde toplumsal ilişkilerin bütününde olduğu gibi kadınlar için de yaşamsal çelişkilerin üstündeki örtüler gittikçe inceliyor. Bu çelişkileri kadınların nefes aldığı her ortamda; evlerde, kampüslerde, fabrikalarda, atölyelerde vd. açığa çıkarmak, teşhir etmek, gerekiyor. Bunun ötesinde kadınların öfkesi, erkek egemenliğinin yarattığı bu kirliliği, direnişlerle kendi emeğine sahip çıkarak ortadan kaldıracak.
Yeni Demokrat Gençlik 12. sayısında yayımlanmıştır