Uzun zamandır keyfi yasaklarla neredeyse tüm demokratik eylemler engellenmeye çalışılıyor. Toplumun tüm dinamiklerine yönelik gerçekleştirilen bu saldırılar, yoğunlaştırılarak sürdürülürken en dinamik kesimler ve onların örgütlülükleri saldırıların doğrudan muhatabı oluyor.
Gezi İsyanı’ndan bu yana iktidarın korkulu rüyasına dönüşen LGBTİ+lar ve gençler, her halükarda bu saldırılarla en çok karşılaşan kesimler. Gezi’yle birlikte tüm kesimler açısından görünürlüğü ifade edilen LGBTİ+’ların demokratik kazanımları, her geçen gün gasp edilmeye, süresiz eylem yasaklarıyla sessizliğe mahkum edilmeye çalışılıyor.
LGBTİ+’ların uzun süredir verdikleri mücadele sonucunda bir manifestoya dönüştürdükleri Onur Yürüyüşleri’nin yasaklanması, bu saldırıların çıkış noktasını oluşturdu. Çeşitli kentlerde onur yürüyüşlerinin yasaklanmasıyla başlayan saldırılar, iki yıldır Ankara’da LGBTİ+ eylemlerine konulan süresiz yasakla kalıcılaştırılmış bulunuyor. LGBTİ+’ların yıllarca çeşitli bedeller ödeyerek kazandığı bu hak, gasp ederek örgütlülükleri dağıtılmaya, devletin ideolojik-pratik adımlarla örgütlediği nefret suçu her alanda uygulanmaya çalışılmaktadır.
Bu durum üniversitelerde de aynı şekilde uygulanmaya çalışılıyor. Gençliğe yönelik saldırıların ve direnişin en yoğun biçimini mayıs ayının başından bu yana LGBTİ+’lar şahsında ODTÜ’de görüyoruz.
Devlet tüm üniversitelerde saldırılarını 2015’den bu yana açık bir şekilde yürütürken ODTÜ’de atanmış rektör Verşan Kök dışında doğrudan gerçekleştirdiği bir müdahale geçtiğimiz yıl mezuniyet töreninde pankart açan 4 öğrencinin tutuklanması olmuştu. Atanmış rektör tarafından saldırıların yoğunlaştırıldığı bu süreç, ODTÜ şenliğinin Devrim Stadyumu’nda gerçekleştirilmesi ve Devrim Yürüyüşü’nün yasaklanmasıyla başladı. Öğrenciler bu durumu rektörlük önünde gerçekleştirdiği eylemlerle protesto etti.
Gasp edilmeye çalışılan haklarını savunan öğrencilerle rektörlüğün görüşmesi sonucu rektörlük geri adım atarak şenlik yasağını kaldırdı. Süreç boyunca LGBTİ+’ların direnişin en ön saflarında bulunması, devletin nefret politikalarına karşı gençliğin birlikteliğini ortaya koyuyordu.
Bu süreçten tam bir hafta sonra her yıl gerçekleştirilen ve bu yılda gerçekleştirilmek istenen 9. ODTÜ Onur Yürüyüşü rektörün yasağıyla karşılanıyor.
“Devletin öğrencilerin yaşam alanını işgaline ve şiddetine karşı boykot”
Devrim Yürüyüşü’ne ve ODTÜ şenliğine yönelik yasak, LGBTİ+’ların açıktan rengini verdiği direnişle delinince rektörlüğün verdiği karşılık bu oluyor. Sadece yasaklamak yetmiyor. “Yasağın” gereği olarak okulun içerisine polis sokuluyor. Öğrenciler darp edilerek gözaltına alınıyor. Öğrencilere yönelik işkenceyle gözaltı uygulamasına sessiz kalmayan hocalar gözaltına alınıyor. Kazanımlarını, yaşam alanlarını, okullarını savunan öğrencilerin yeni kazanımlar açığa çıkarmasının, önüne geçilmeye çalışılıyor.
Nedir bu kazanımlar; uzun zamandır dayanışma grubu olarak kendini ifade eden LGBTİ+’ların resmi topluluk olma, meşruiyetini resmi olarak ortaya koymaktır. Ancak rektörlük üzerinden gerçekleştirilen saldırılarla bu engellenmeye çalışılıyor.
Bu saldırıya ilk cevap gözaltına alınanların hastaneye götürülürken “Neredesin aşkım? Buradayım aşkım” sloganları oldu. Bu irade rektörlük eliyle okula polisin sokulmasına karşılık “rektöre veda töreni” gerçekleştirilerek “Verşan Kök ODTÜ’ye Rektör Olamaz!” sloganına dönüştü. Devletin öğrencilerin yaşam alanını işgaline ve şiddetine karşı boykot örgütlendi. Gerçekleştirilen boykotla, nefret politikalarının direnişle karşılanacağını, öğrencilerin yaşam alanlarının gasp edilmesine izin vermeyeceğinin ilanı gerçekleşti.
Bugün devlet öğrencilerin meşru barınma ihtiyacına karşılık bir KYK yurdu inşa etmek ve tabi ki yıllardır katledilmek istenen ODTÜ ormanlarına inşa etmek istiyor. Öğrencilerin yararına bir şey yaptığını iddia ederek doğayı katletmesini meşru göstermeye çabalıyor. Bu şekilde yıllardır katletmek için onlarca proje ilan ettiği ormanlarda, bir gedik açmaya çalışmaktadır.
Gençlik, nerede bir zulüm ve baskı varsa direniş ve mücadele oradadır!
Devlet mayıs ayını saldırılarını çeşitli yöntemlerle gerçekleştirdiği bir aya çevirmiş oldu. Başta LGBTİ+’lar olmak üzere gençliğin direnişi bu süreci göğüsleyen bir ruha sahipti. Devletin mayıs ayında gerçekleştirdiği saldırılar nasıl ki yeni değilse, gençlik açısından direniş ve mücadele yeni bir olgu değildir. Mayıs ayı gençliğin direniş ve mücadele tarihi açısından önemli bir yer edinmektedir.
Bugün ODTÜ’de yaşam alanlarını savunan, devletin şiddetine, baskısına, nefretine, yasaklarına, atanmış rektörüne karşı: eylemde, boykotta, direnişte gösterilen irade mayıs ayında yitirdiğimiz gençlik önderlerimizin irade ve bilincini barındırmaktadır.
Buradan doğru ifade etmek gerekir ki; Gençliği nefret söylemleriyle parçalamayı, “truva at”larıyla teslim almayı hedefleyenler beyhude bir çaba içerisindedir. Dün “onurumuzu” savunurken ortaya koyduğumuz pratik bunun en net göstergesidir. Önümüzde süreç daha büyük bir direnişi ortaya koymak sorumluğunu omzumuza yüklemektedir.
Nerede bir zulüm ve baskı varsa direniş ve mücadele oradadır. Bu ilk defa ODTÜ’de ortaya çıkan bir durum olmamasına karşın bugün yeniden gösterdiği bu direnişi hatırlatmak olmuştur.
Bir YDG’li