Kulaklarıyla duyanın, gözleriyle görenin inanmayacağı bir kahramanlık destanıdır yazılan. Denk bir dövüşün seyredilmediği, adaletli bir kavganın olmadığı, hilesiz bir oyunun kurulmadığı yeryüzünün yitik ve sahipsiz bu coğrafyasında halkın kurtuluş destanı da çare yok kudurmuş kurt sürülerinin karşısında yazılacaktı.
Bu sürüdür kana, cana doyumsuz yaparken açıklamalarını Aliboğazı bitirilecek, dağ taş bombalanacak, nisanda isimler anılmayacaktı. Ancak bakmayalım biz onların böyle şaşalı zırvalamalarına, operasyona çıkanlarının mehter marşlarıyla karşılandıklarına. Uçaksız, helikoptersiz ve bir de ihanet edenlerin iz sürücülüğü olmasa, tabur tabur askerde gerillanın üstlenimi vadide bir adım atacak cesaretin zerresini bulamazlar.
İsimleri ve idealleri bize kalan 12 yoldaşımızın direnişi de onları uçaklarının içinde çakılı bırakmıştı. 24-28 Kasım tarihlerindeki Aliboğazı’na yönelik hava bombardımanın ardından vadiye sürülen güçlerine gerillalar tarafından karşılık verilmesiyle asker kayıp yaşamış ve operasyon vadinin ağız kısmında sonlandırılmak zorunda kalmıştı.
Binlerce askerle yürütülen bu operasyon karşısında vadiye girilmesin diye yoldaşlarımız kendi canlarını orta yere bırakmış ve bu direnişle 12 yoldaşımız ölü yıldızlar diyarına ölmeden varmıştır.
Bundan yüzlerce yıl önce yazılmıştı “günün birinde ateşte yanarken yakınmayanları da göreceksin” diye. İşte bugün tanıklık ettiğimiz tam da budur, özgürlük tutkusuyla yanarken bir “ah” olsun etmeyenlerin yazdığı destandır gördüğümüz, ölüme giderken atılan slogan ve kurtuluş haykırışıdır dinlediğimiz.
Onların ki, tek bir adımlarıyla yüzlerce sayfalık yazılar boy ölçüşemez, tek bir eylemleri karşısında yazılan manifestolar anlamsızlaşır, güneşe yolculuklarını ise bu dünyanın sözcükleri anlatmaya yetmez. Belki de bundandır ölümsüzlük haberlerini aldığımızda nutuksuz kalmamız, istemsiz gözyaşı akıtmamız.
Ancak bilinsin ki, suyun önünde nasıl durulmuyorsa, açıyorsa önündeki engelleri bugün akıttığımız gözyaşı da aynı öyle açacak patika yolları!
Biliyoruz eksiksiz anlatılamaz düşman karşısındaki duruşunuz, ne söylense yarım kalır özgürlük tutkunuz. Gerillanın Ferdi bizim Doğuşumuz, nasıl da yakışıyor ismin bir savaşçıya. Taptaze ve yepyeni bir yaşam için, doğan her gün için savaşacak olana daha güzel bir isim bulunabilir miydi acaba? Doğuş Doğan! İsmini her okuduğumuz da fotoğrafına her baktığımızda türkülerin çınlıyor kulaklarımızda, Zilan!
Henüz lise yıllarındaydın seninle tanıştığımızda, gencecik ve ne de güzel süslüyordu gençliğini heyecanın. Şimdi hep genç kalacaksın hatıramızda şimdi hep genç kalacak düşmana olan öfken, hayata olan tutkun. Zaten yaşam-hayat denilen olgu da gençlikle betimlenmiyor mu zihinlerimizde? Şimdi sen olmasan, bu yola gençliğinin baharında baş koyanlarımız olmasa geriye ne kalır ki bu hayattan?
Cem yoldaşın ardından yazılanı okuyoruz, ne kadar benziyor yaşam yolculuğunuz. Aranızda zaman farkı olmasa aynı yoldaş mı diye durup düşüneceğiz belki de. Pratik alandaki azmin, Erzingan gibi zor bir alanda dur durak bilmeyişin, gazete dağıtımlarında evden eve koşarak gidişin. Alanda lise çalışmalarını daha güçlü bir örgütlülüğe dönüştürmek için yoldaşlarla ayrı ayrı ilgilenişin.
Seni tanıma fırsatı bulan diğer yoldaşlar da hatırlar-anlar, devrimcileşmeye dair düşüncelerin netleştikçe kendi yaşamına da içten ve doğal bir müdahalen gelişiyordu. Zaman ilerledikçe hele hele bahar yaklaştıkça, verdiğin her sözü daha fazla yerine getirmeye başlamıştın, yapılamayacaklar kafandan yok olup gidiyordu günden güne.
Şimdi sohbetlerimizi hatırlıyorum, Erzingan ovasından Mercan’ın sırtlarına bakarken, hep konuyu gerilladaki yoldaşlara getirirdin. Acaba şimdi ne yapıyorlardır, çalışmaları nasıl ilerliyordur. Askeri eğitim alabilir miyiz acaba diye hep tartışıyordun.
Hele kışın, soğuk yüzümüze çarptığında hep gündemimiz gerilla olurdu. Yoldaşlar kışı nasıl geçiriyorlar bir türlü anlayamıyorum diye soruyordun orada olan yoldaşlara. Şimdi genç yaşın iki yıla yakın gerilla alanındaki faaliyetini düşünüyorum, sizden daha iyi bilenimiz var mıdır, kışın nasıl geçtiğini? Hem doğanın sert koşullarıyla mücadele ederken hem de düşmana karşı geliştirilen direnişi sizden daha iyi bilenimiz var mıdır?
Erzingan’ın şen şakrak, hareketli, güzel sesli solisti, yoldaşı; sen geldiğinde duvarda asılı duran saz hemen aşağı inerdi. Türküleri, marşları söylemeye başlardık. Sesini duyanın duygulanmama ihtimali de yoktu, sen söyledikçe biz sana eşlik ettikçe etrafımız kalabalıklaşırdı.
1 Mayıs’ta, 18 Mayıs’ta, seçim çalışmalarında hep sahnedeydin. Sonra sen gittin devrimimiz için aldın silahı eline, alanımız solistsiz kaldı ama halkımız bir kahraman kazandı, bunu bilmelisin.
Biliyoruz, heyecanın bir an olsun yok olmazdı içinde. Ancak senle birlikte yaptığımız son merkezi yaz çalışmamızda bir başkaydın, bu anlaşılıyordu hareketlerinden. Gizleyemiyordun içindekileri. Şimdi düşünüyorum da kim bilir belki de seni almaya gelecekleri bekleyişinin sabırsızlığı büyüyordu içinde. Eksiklik yoktur umarım diye söyleniyordun arada. Ancak kafandaki tüm soru işaretleriyle ve sabırsızlığınla birlikte demek ki bakışları da bu kadar netleşebiliyormuş, katılım yapacak bir yoldaşın. Sanki önündeki engel bir dağ olsa tek adımda ardında bırakabilecektin.
Nasıl bir şahin hedefine odaklandığında gözleri varacağına kilitlenir ya işte senin gözlerin de tam öyleydi. Sen beyaz lise gömleğini çoktan bırakmış gerilla üniformanı çoktan giymiştin üstüne bunu biz göremiyormuşuz yalnızca!
Gençlik’ten bir yoldaşı
Kaynak:Partizan