Ancak böyledir ki her güçlü, doğru ve kararlı adımımızda sarsılan kağıttan kalelerini yıkıp özgür ve eşit bir dünyanın tuğlalarını dizebiliriz…
Biz gençler son süreçte ekonomik kriz, geleceksizlik, barınamama vb. çok zorlu ve katmanlı sorunlarla boğuşurken Kürt gençliği ise tüm bu sorunların yanı sıra sistematik ırkçılık, devlet sömürüsü ve şiddetiyle yıllardan beri mücadele ederek yaşamak zorunda bırakılıyor. Dergimizin her sayısında çeşitli yazılarımızda Kürt gençliğinin sorunlarını, taleplerini, kazanımlarını ve mücadelelerini dile getiriyor, vurguluyoruz. Bu yazımızda ise son süreçte Kürt halkına yönelik çok çeşitli saldırı politikalarına ve bunun gençlik nezdindeki anlamlarına değinip bir perspektif sunmaya gayret göstereceğiz.
Özellikle son süreçte iktidar sahiplerinin gözü dönmüş saldırılarının arka planında, yıllardan beri sürdürdükleri kirli politikalar ve gençliği mahkum ettikleri geleceksizlik nedeniyle, genç kuşaktan öcü gibi korkuyor oluşları yatıyor. Halk, AKP iktidarına gittikçe düşmanlaşıp güç kaybettirdikçe onlar da iktidarlarını korumak için yüz yıllardan beri uygulana gelen taktiklerinden birisi olan ırkçılık ile halkı birbirine düşman etme politikasını uyguluyor. Bu coğrafyada ırkçılık yeni bir şey değil. Üzerinde yaşadığımız Ortadoğu toprakları nice katliamlara, savaşlara sahne oldu. Bugün sefaletle ve geleceksizlikle boğuşan genç nüfusun büyük bir çoğunluğu yüz yılların öğrenilmişliğiyle, özellikle Suriyeli göçmenlere karşı büyük bir öfke ile yaklaşıyor. Yandaş kanallar zibil gibi, birbirinin aynı dizi yapımlarıyla (Teşkilat, Söz, Kuruluş, Diriliş vb.) faşist gençlik yaratma çalışmalarına tam gaz devam ediyor. Daha küçücük yaşlarımızda bizlere empoze edilen ırkçı-faşist bilgi ve duygularla büyüyor, kendi varlığımızı insan oluşumuzda değil düşman bir ulusun varlığında arıyoruz! Bu sebeple her seferinde iktidar sahiplerinin uyguladığı türlü politikalar sonucu bir milleti veya mezhebi düşman olarak kabul ediyor ve saldırıyoruz…
Saldırılar ve Katliamlar Devam Ediyor
2014 seçimlerinde güç ve oy kaybettiğini anlamalarıyla “çözüm sürecini” bitirip tekrar katliamlara başlayan iktidar, son yerel seçimde de birçok büyük şehri kaybetti. Son süreçteyse gittikçe derinleşen ekonomik krizin gün geçtikçe halkın ve özellikle gençliğin tabiri caizse boğazına çökmesiyle yükselen sesler korkularını derinleştirmeye devam ediyor. Bu da iktidar sahiplerini daha saldırgan kılıyor. Öyle ki el altından beslenen paramiliter yapılar haberlere konu oluyor. Mevsimlik Kürt işçiler faşist saldırılara uğrayarak ekmeklerinden ediliyor. Kürt illerinde minicik çocuklar katlediliyor. Kürt gençleri kaçırılıyor, işkence ediliyor.
T.Kürdistanı’nda paramiliter yapılar, askerler, polisler halka işkence ediyor, ara sokaklarda sırf eğlence olsun diye çocukların üzerine akrepler, panzerler sürülürken çekilen videolar sosyal medyaya düşüyor. Polis kurşunlarının hedefi olan çocuklar can veriyor! Bu katiller ve Kürt kadınlarına cinsel saldırıda bulunup, ölümlerine sebep olan Musa Orhan gibileri cezasızlıkla ödüllendirilip korunuyorlar! Bunun adına da “vatan millet sevgisi” denilerek devlet katliamları ve işkenceleri yasallaştırılıp batıdan rıza alımı sağlanıyor. … Kürtlerin neler yaşadığına gözü kulağı tıkalı, dili lal olmuş batıdaki halk ise yüzyıllardan beri “vatan millet sakarya” nidalarına o kadar kanmış ki değil Kürtlerin halini anlamak, kendi ezilmişliklerinin bile yeni yeni farkına varıyorlar.
Bu ülkede sokak röportajlarında gençlere telefon sorup sonra da AKP’den önce şöyleydi, böyle zulüm vardı diye konuşanların bahsettikleri yıllarda her gün bir yenisi yaşanan, derin devlet eliyle gerçekleştirilen suikastların ve katliamların örneklerini son bir sene içerisinde peş peşe yaşadık. Önce İzmir’de HDP İl Örgütü paramiliter milislerce basılarak Deniz Poyraz katledildi sonra Konya’da yedi kişilik Dedeoğulları ailesi katledildi. HDP İzmir İl Binası’na dönük saldırıda o saatte parti binasında başka kimsenin olmaması büyük bir katliamı şans eseri engellemiş oldu! Devletin maşası katil, polisin canhıraş koruması eşliğinde olay yerinden çıkartılırken, Deniz Poyraz’ın ve Dedeoğulları ailesinin katledilmesinin hesabını soran halk ise engellenmeye çalışıldı, eylemlere saldırıldı, insanlar gözaltına alındı, soruşturmalar açıldı! Dedeoğulları ailesinin katledilişinin üzerini örterek hesap sorulmasını engellemek için yandaş kanallardan “iki aile arasındaki husumet” yalanlarıyla halkın üzerinde algı operasyonları yapıldı.
Dünün JİTEM’i Bugün’ün SADAT’ı
Halk memnuniyetsizliğini dile getirip sefaletin hesabını sorarken, Kürt ulusu haklı talepleri için direnişlerini devam ettirirken, karşılığında katliam çağrıları yapan paramiliter yapılar da son süreçte kendilerini bu katliamlarla göstermiş oldu. Halkın gücü karşısında kendi çetelerini kurdular.
Tıpkı 70’lerde özel kamplarda eğitilen ülkü ocakları veya 90’larda faaliyet gösteren JİTEM gibi şimdi de copy paste politikalarının sonuçları olan SADAT’ı ve türevlerini konuşuyoruz. Bu ülkede tarih hep tekerrür ediyor! İktidarlar, isimler değişiyor fakat yöntemler ve katliamlar hep aynı oluyor! “Kandırıldığını” anlayıp Fettullah Gülen ile arayı bozduktan sonra başka tarikatlarla kol kola girip besleyerek yeni milisler yetiştiren devlet, halka karşı kendisini ve koltuğunu garantiye almaya çalışıyor. 90’larda beyaz Toroslarla yaptıkları gibi hala Kürt gençler kaçırılarak, işkence edilerek yıldırılmaya, ajanlaştırılmaya, mücadeleden kopartılmaya çalışılıyor.
Korkularının sebebi ise örgütlü mücadeleden vazgeçmeyen, yukarıda bahsettiğimiz saldırılarla sürekli burun buruna oldukları için mücadelenin de tam göbeğinde olan Kürt gençliğinin kararlılığıdır. Bu kararlılığı ve Kawa’dan devralınan, yıllardır sönmeyen direniş ateşini geçtiğimiz yılın sonunda Amed’de gerçekleşen HDP Gençlik Meclisi’nin 3. Olağan Kongresi’nde bir kez daha görmüş olduk/oldular.
Birleşik Mücadele Gençliğe Güç Katıyor
Son süreçte korkularını derinleştiren bir diğer gelişme ise geçtiğimiz yılın başlarında atılan gençliğin birleşik mücadeledeki kararlı adımları oldu. Yıllardan beri Türkiye Devrimci Hareketi ile Yurtsever hareket arasındaki ideolojik ve politik farklılıklar nedeniyle süre gelen ayrılıkların şimdiye kadar düşman karşısında bir hayrını görmediğimiz gibi bedelini de çokça ödedik. Fakat özellikle Rojava Devrimi süreciyle birlikte, önceki deneyimleri de heybemize koyarak bugün birleşik mücadelenin net adımlarını atmış olduk.
Bu adımlardan duydukları korkuyu Birleşik Gençlik Meclisleri (BGM)’nin kuruluş deklarasyonu sırasında yaptıkları saldırıda gördük ve sonrasındaki BGM’yi illegalize etme çabalarında görmeye devam ediyoruz.
Ortak düşman olan bu sömürü sistemi ve onun uygulayıcısı olan devlet karşısında birleşik bir mücadele hattı ile durduğumuzda nasıl bir korku yarattığımız çok açık. Sokaklarda, her eylemimizde haykırdığımız “Yaşasın Birleşik Mücadelemiz” sloganı sadece kuru ve geçici eylem birlikteliklerine indirgenmediği ve pratikte vücut bulduğunda düşmanın yıkılmaz sanılan kağıttan kaleleri nasıl sarsılıyor bir kez daha görmüş olduk.
Dışarıdan engelleme ve baskılara, içeriden ise şovenizm ve faydacılıklara karşı gençliğin birleşik mücadele hattını koruyarak büyütme zorunluluğu ve yükümlülüğü omuzlarımızdadır. Ancak böyledir ki her güçlü, doğru ve kararlı adımımızda sarsılan kağıttan kalelerini yıkıp özgür ve eşit bir dünyanın tuğlalarını dizebiliriz…
Yazı; Yeni Demokrat Gençlik dergimizin 17. sayısında yayımlanmıştır.