Yaşadığımız dönemde maalesef örgüt kelimesinin bile aşırı derecede kriminalize edilip tabulaştırılmasından mütevellit biz gençlerin örgütlenme süreçlerinde gerek aile ve toplum gerekse devlet tarafından maruz kaldığımız baskılar say say bitmiyor. Faşist iktidarın yaşamın her yerinde her istediğini biz gençlere türlü zorbalıklarla dayatması bir yana bizlerin bu zorbalıklara sessiz kalmayarak örgütlenmesiyse devletin en çok canını sıkan şeylerden biridir. Örgütlenme sürecimizde devletin bize karşı uyguladığı baskılar akıl almaz boyutlara ulaşırken aynı devletin en çok kullandığı yöntemse ailelerimizle iletişime geçip onların aracılığıyla bizleri örgütsüzleştirme yani yalnızlaştırma çalışmasıdır. Biz gençlerin örgütlenme sürecinin en başından itibaren yaşadığı sorunlardan bahsetmek örgütlü mücadelemizde nelerle karşılaşacağımız hakkında örgütlenme kararı veren diğer yoldaşlarımıza bilgi aktarımı yapmak, karşılaşacağımız baskılardan haberdar olup bu baskılara karşı nasıl hareket edebileceğimiz hakkında önceden fikir sahibi olmamızı sağlayacaktır.
Devletin tahakküm kurma aracı: Aile
Devlet; haksızlığa, hukuksuzluğa sessiz kalmayan, hakkını sokakta arayan ve devletin gerçek yüzünü ortaya dökerek arayan örgütlü bir gençliği asla istemez. Bunun için örgütlülüğün önüne geçebileceği her yolu dener. Sokaklarımızda bütün sesimizle haykıran biz gençlerin kimliklerini polisi aracılığıyla tespit eder, videolarımızı ve fotoğraflarımızı çeker. Faşist devletin bizleri mücadeleden caydırmak için hiçbir şeyden çekinmediği apaçık ortadayken geçim derdinde olan emekçi bir anneyi ya da babayı bu eylem anındaki görüntüleri kullanarak aşırı abartılı bir anlatımla korkutmaktan da çekinmeyeceği hepimizce bilinir. Ya telefonla arayarak ya da evimizin kapısına kadar gelerek bizlerin sokaklarda terör estirdiğini, yüce devlete başkaldırıp tehlikeli işler yaptığını söyler ailelerimize, bizlerse sadece hakkımızı kullanarak yaşamak istediğimizi haykırırız sokakta. Çoğumuzun sahip olduğu maddi bağımlılık ve manevi bağlarımız faşist iktidarın üzerimizde tahakküm kurması için bir araç haline gelmiştir çoktan.
Ailelerimizin başlıca vereceği tepkiler
Yıllarca bakımından sorumlu olduğu, her türlü kötülükten korumaya çalıştığı evladını yani bizleri bir polisten bu şekilde dinleyen ailelerimiz olayı kendi deneyimlerine göre yorumlayarak bir tepki geliştirir, bu tepki genellikle hepimizin ailesinde (politik olmayan aileler hariç) benzerdir. Çoğu zaman ailelerimizin yaşantımıza pek bir müdahalesi bulunmazken politik herhangi bir meselede hayatımıza müdahale etmek istemeleri durumuyla çok sık karşılaşıyoruz. Bu gibi durumların yaşanmasının başlıca nedenleri muhtemelen hayatlarında hiçbir polis tarafından aranmayan ailelerimizin bu olay karşısında paniklemesi, korkuya kapılması ve faşist iktidarın medyada biz gençlerin yaptığı her eylemi terör adı altında toplayarak kriminalize etmesi yatar. Polis, ailemizle iletişime geçip demokratik alanda mücadele veren biz gençleri terörizmle lanse etme soytarılığını yaptıktan sonra ailemizin verdiği ilk tepki ya uzun soluklu tehditler ya da saatlerce çekilen nutuklardan oluşur. Evdeki her kitap kontrol edilir, politik muhtevaya sahip bütün kitapların, dergilerin veya gazetelerin ertesi gün evden gönderilmesi ve bütün örgütsel ilişkilerin kesilmesi istenir ya da dayatılır. Son olarak söylenilenlerin yapılmayacağı taktirde maddi her türlü yardımın kesileceği gibi en bilindik tehditler ortaya dökülür. Ailenin başlıca vereceği tepkiler böyleyken farklı bir şehirde üniversite okuyorsak, yurtta kalıyorsak ya da farklı bir şehirde kendi geçimimizi sağlayabilecek durumdaysak değişen birkaç nokta dışında yine tepkiler benzerdir. Üniversite hayatına atılmış, yurtta kalan ya da kendi geçimini sağlayan biz gençlerin yaşadığı sorunlardan bahsetmek bakış açımızı biraz daha genişletecek ve diğer konularda da fikir sahibi olmamızı sağlayacaktır.
Devlet yurdunda örgütlü mücadele
Yurt şartlarının ne kadar kötü olduğunu hepimiz biliyoruz. Sekiz kişilik balık istifi yatakların olduğu odalarda kalıyor, battaniyelerin içinden çıkan böceklerle savaşıyor, banyonun tavanından başımıza düşen fayanslar ya da ayağımıza düşerek yaralanmamıza sebep olan lavaboların bizlerde bıraktığı hem fiziksel hem de ruhsal hasarı iyileştirmeye çalışıyoruz. Kime nasıl çıktığı belli olmayan bu devlet yurtlarının bizler için barınacak bir yer olmadığını her yerde söylesek her yerde yazsak bile bu yurtlara maalesef muhtaç olan biz gençlerin yaşadıklarını bir başlık altında toplayarak anlatmak oldukça zor olacaktır. Bu yüzden bu başlık altında biz gençlerin devlet yurtlarında kalmak zorundayken örgütlü mücadelemizi hangi şartlar altında yürüttüğümüzden bahsetmek istiyorum. Devlet, yüz üniversite öğrencisinden sadece sekizine yurtlarda barınma hakkı tanıyor. İstatistikler böyle söylerken yurtta kalan biz gençlerin bulduğu bu imkanları beğenmemesini devlet nankörlük olarak görüyor. Yurtlara barınmak için muhtaç olan biz gençlerin bu yurtlara girmek için çektiği zorluklar bir yana bu yurttan atılmamız da oldukça kolaydır. Oda aramasında bir yoldaşımızın İbrahim Kaypakkaya Bütün Yazıları adlı kitabı bulan yurt yönetim kurulu bu kitaba el koymuş, benzeri kitap, dergi ya da gazetelerden daha fazla bulunması durumunda yurttan atmakla tehdit etmişlerdir. Aynı yoldaşımızın devrim şehidi Yetiş Yalnız’ın hayatını anlatan Bir Dağ Ezgisi isimli kitabının başka bir aramada bulunması da kitaba el konulması, aynı tehditler ve polisin baskılarına maruz kalmasıyla sonuçlanmıştır. Tekrar aynı şekilde gecenin bir saati yoldaşımızın bulunduğu yurt odasına polislerin baskın düzenler gibi girip ifade vermesi için karakola götürülen yoldaşımıza ajanlık dayatılmıştır. Diğer yoldaşlarımızın adlarını söylemeleri ve ne için aynı ortamda bulunduğunu inatla sormalarına karşın, yoldaşımız cevap vermemiş bunun sonucunda yoldaşımızın katıldığı eylemlerdeki görüntülerin polis tarafından ailesine iletilmesi ve ailenin telefonla aranıp yurtta yaşadığı sorunlardan bahsedilmesi sorunlar silsilesini doğurmuştur. Örgütsüzleşmesi için devlet ve aile birlikte hareket etmeye başlamıştır. Bu süreçte her türlü baskıyla karşı karşıya kalan yoldaşımız örgütlülükte inat ederek ailesinin baskısını kırmayı başarmış herhangi bir politik duruşu olmayan ailesinin desteğini arkasına; direnerek, haklı mücadelesinden bahsederek ve örgütlülüğün gerekliliğini en iyi şekilde açıklayarak almıştır. Yurttaki baskılar sürse bile yoldaşımızın direngenliği haklı mücadelemizde neler yapabileceğimizi bize göstermiştir.