Toplumsal muhalefetin arttığı, azınlık milliyet ve mezheplere saldırıların katmerleştiği, kadınlara, LGBTİ+’lara, öğrencilere yönelik saldırıların bu denli yoğunlaştığı bir dönemde devrimci öznelerin hala halkla bütünleşemediğini görmek kafalarda soru işareti yaratmaktadır. Bu nedenle devrimin örgütlenmesinin en önemli ayaklarından biri olan çalışma tarzını ele almak doğru olacaktır. Çalışma tarzını biçimlendiren alanlardaki faaliyetçiler olduğuna göre bireyden kolektife doğru bir inceleme yapmak yanlış olmaz. Birey ve kolektif arasında diyalektik bir bağ vardır. Bu iki olgu sürekli etkileşim halinde ve birbirini değiştiren dönüştüren bir noktada durmaktadır. Bu ise devrimci birey ve kolektif nasıl olmalıdır sorusunu akla getirmektedir.
Devrimciler toplumsal düzeni değiştirmek iddiasındaki özneler olarak çalışma tarzını belirlerken doğru bilgilerden yararlanmalı ve bu doğrultuda hareket etmelidir. Zira doğru bilgi, başarı elde etmek için olmazsa olmazlarımızdandır. Çalışma yürüttüğü alanın koşullarına hâkim olmayan, bu koşulları anlamada çaba göstermeyen özneler için başarısızlık kaçınılmaz olacaktır. Faaliyet yürüttüğümüz okulun, derneğin, mahallenin vs. koşulları, insanların yaşam tarzları ve çelişkileri; faaliyet yürütülen alana yönelik politika belirlerken dikkate alınması gereken unsurların başında gelir. Bir maddeyi, olguyu değiştirmek için onu iyi tanımalı ve gelişim yasalarına hâkim olmalıyız.
Bizleri negatif etkileyen diğer bir konu ise dikkatsiz, başıbozuk, sallapati çalışma tarzıdır. Böyle bir hareket tarzının temelinde ise verilen görevi benimsememe veya devrimci özne olarak görev ve sorumluluklarımızın farkında olmamak yatmaktadır. Örneğin gazete dağıtımları, bildiri dağıtımı, stant açma vb. gibi işler basit işlerdir. Ama politik olarak alt yapısı kavranamayan çalışmaların doğru ele alınması zorlaşır. Böylesi pratiklerimiz ise olumsuz sonuçlanacak, istenilen verim alınamayacaktır.
Birey ve kolektif arasında diyalektik bir bağ var dedik. Kolektifin doğru bir tarzda işlemesini sağlamak alanda güçlü bir örgütlülük oluşturur. Kolektif çalışmayı korumak ve ileri taşımak için çarkların doğru işlemesi esastır. Demokratik merkeziyetçi çalışma tarzı alınacak kararların en geniş şekilde tartışılıp merkezi karara herkesin uyması anlamına gelir. Bu anlamda alınacak kararlarda demokrasiyi işletmek, her öznenin kendini ifade etmesi, bireyci çalışma tarzının terk edilmesi yönünde önemli bir adımdır. Alanlarda kolektif çalışmayı baltalayan birçok unsur bulunabilir. Bu unsurların başında dedikodu ve liberalizm gelir. Alanlardaki her arkadaşımız merak ettiği şeyleri sormalı veya yanlış olduğunu düşündüğü bir şeyi değiştirmek adına fikrini söylemelidir. Bunun yerine alanda yatay ilişki içerisinde olduğu biriyle şikâyetçi olduğu olay hakkında yakınmak çözücü bir noktada durmaz. Böylesi davranışlar alandaki bireyleri uçlaştırır, yoldaşlık bağının yıpranmasına sebep olur. Yapılması gereken kolektife alandaki komisyon ve yürütmelere şikâyetçi olunan durumu belirtmek, meselenin tartışılmasını sağlamaktır. Yanlış davranışlar böylece kolektif tarafından mahkûm edilip eleştirilir.
Diğer bir unsur ise liberalizm dedik. ”Biz aktif ideolojik mücadeleden yanayız; çünkü bu mücadele, Parti ve devrimci örgütler içinde savaşımızın yararına olan birliği sağlayan silahtır. Her komünist ve her devrimci bu silaha sarılmalıdır. Buna karşılık liberalizm, ideolojik mücadeleyi reddeder ve ilkesiz barıştan yanadır; bu yüzden yozlaşmış ve bayağı bir tavra yol açar, Parti ve devrimci örgütler içindeki bazı birimlerde ve bireylerde siyasi soysuzlaşmayı doğurur”. (Mao Zedung, Liberalizm) Liberalizm, kendini çeşitli biçimlerde gösterebilir. Örgütsel işleyişe aykırı bir davranış, hata vb. bir şey yapıldığında hatayı yapan kişinin arkadaş, eski bir tanıdık, iyi anlaşılan biri olması sebebiyle meseleyi yüzeysel tartışmak veya görmezden gelmek. Bu liberalizmin en sık karşılaşılan örneğidir. Böylesi durumlarda hem birey hem kurum zarar görür. Liberalizmin birçok biçimi olduğunu dile getirdik. Örgütten kendisi için özel bir ilgi beklemek, örgütsel bir karar alınırken alınan kararın yanlış olduğunu bildiği halde müdahale etmemek, örgütsel disiplini tanımamak, birey yaptığı hataların farkında olmasına rağmen hatalarını düzeltmemesi gibi birçok liberalizm biçimini ifade edebiliriz. Liberalizm hedefi devrim olan bir topluluğa son derece zararlıdır. Liberalizm özünde devrimci örgütü böler, yok oluşa sürükler. Marksizm ideolojik mücadele ve birlikten yanayken liberalizm ideolojik mücadeleyi reddeder, uzlaşmadan yanadır. Kendisini devrimci olarak nitelendiren ve bu uğurda bedel ödemeyi göze alan tüm komünistler saflardaki liberalizme karşı mücadele etmeli, yanlış yapan yoldaşları doğru yola getirmelidir. Bu en temel ideolojik görevlerimizdendir.
Kolektivizmin temeli olarak komisyonlar
Faşizm koşullarında devrimci bir çalışma yürütmek çelikten bir disiplin ve kolektif çalışmayı gerektirir. Faşizm her zaman örgütlülükleri dağıtmak, toparlanmasının önüne geçmek ister. Çünkü temeli sağlam olmayan bir örgüt yok olmaya mahkûm kalır. OHAL koşullarında çalışmak zorunda kaldığımızda göz önünde bulundurulduğunda örgütlülüklerimizi korumak ve güçlendirmek, sağlam bir temele kavuşturmak hayati bir öneme sahiptir. Bu da temel olarak kolektif çalışmayı zorunlu kılar. Bunun içinde yapılması gereken komisyon tarzı çalışmaktır. Komisyonlar kolektif mekanizmanın çalıştırılmasının pratik ayağıdır. Bütünü harekete geçirir. Ortak akıl meydana çıktığı içinde eksiklikler ve hatalar rahatlıkla giderilebilir.
Komisyonlar, örgütümüzün yerellerden merkeze ilkesinin ilk halkasıdır. Bu ilke aynı zamanda demokratik merkeziyetçiliğe hayat verir. Yerellerden merkeze doğru bir çalışma ağı oluşturmayı kendimize temel aldıysak eğer, yapmamız gerekende yerellerde çalışan yoldaşların sözünü söyleyebileceği alanlar yaratmaktır. İşte komisyonlar böylesi bir ihtiyacın can damarını oluşturur. Komisyonlar aynı zamanda dağınıklığı ve başıboşluğu da ortadan kaldırır. Herkesi örgüte tabi kılar ve bireyciliğin önüne geçer.
Devrimci bir çalışma tarzı, ideolojik/politik/örgütsel olarak iyi donanmış faaliyetçilerin eseri olabilir. Bu anlamı ile kendimizi sağlam bir biçimde donatırken çalışma tarzımıza dikkat etmemiz örgütsel olarak hayati bir önem taşımaktadır.
İzmir’den bir YDG’li