AKP-MHP ittifakı ekonomik önlem paketlerinden YEP açıklamalarından sonuç alamazken ekonomiyi şarampole sürmüş, milyonlarca insanı yoksulluk kıskacında sömürüye mahkum etmiş bulunuyor.
TC devletinin yüz yıllık ekonomik ilişkilerinin yanı sıra AKP-MHP ittifakının iç ve dış politikada içinde bulunduğu bataklık bu sömürünün katmerlenerek artmasına yol açıyor.
Devlet ekonomiyi uçuruma sürüklerken Kürt ulusuna, Alevilere, LGBTİ+’lara, kadınlara, gençlere, işçilere, emekçilere, köylülere, doğaya yönelik saldırıları daha fazla arttırıyor. Kitlelerin biriken öfkesiyle oluşabilecek fırtınaları bastırmaya yönelik faşist örgütlenmeler yaratıyor. Asker-polis eliyle uygulanan şiddetin dozu arttırılıyor.
Kitlelerin örgütlü bulunduğu alanlar pandemi öncesinde KHK’larla kapatılırken, pandemi fırsatçılığıyla her türlü demokratik hak arama-alma kanalı tasfiye edilmeye çalışılıyor. Barolara, sendikalara, TTB’ye, Kürt belediyelerine yönelik saldırılar buna en somut örneği oluşturuyor.
Gençliğin yaşadığı abluka, bu genel saldırı politikasının en yoğun halini gösteriyor. Üniversitelerin açık olduğu dönemde kulüplerin kapatılması, var olan kulüplerin bürokratik işlemlerle önünün tıkanması, yüzlerce derneğin kapatılması bu ablukanın bir yanını oluşturuyor. Üniversitelerin kayyum rektörler eliyle devlete daha fazla bağımlı hale getirilmesi muhalif akademisyenlerin ihracı, üniversitelerin bölünmesi sosyal ve kültürel olarak gençlik kitlelerini AKP-MHP iktidarının istediği hizaya çekme hamlelerinden birini oluşturuyor. Devlet devrimci-demokrat gençlik örgütlerine yönelik gözaltı-tutuklama saldırılarıyla direniş odaklarını dağıtmayı hedefleyerek gençliğin örgütlenmesinin büyük oranda önüne geçmeyi hedefliyor.
Bugün pandemi sürecinde uzaktan eğitim sistemine mahkum edilen, işsizlikle boğuşan gençlik kitleleri sosyal, psikolojik, kültürel, ekonomik sorunlarına karşı yalnızlaştırılmaya geleceksizliğin, işsizliğin, baskının, sömürünün arttığı koşullarda örgütsüzleştirilmeye çalışılıyor.
Bugün bizim ve genelde diğer gençlik örgütlerinin görece yoğunlaştığı bu tablo gençliğin yaşadığı sorunlara karşı çıkış ihtiyacını yakıcı bir şekilde gösteriyor. Bizim ve şovenizme belli bir tavır almış gençlik örgütleri açısından Kürt ulusuna yönelik imha, asimilasyon, işgal saldırıları ayrı bir pencere yaratırken bu tablonun değiştirilmesine yönelik daha örgütlü adımların atılmasına yönelik ihtiyaç her geçen gün yakıcılığını daha fazla hissettiriyor.
Birleşik gençlik mücadelesi bu çıkış arayışında önemli bir noktayı oluşturuyor.
Yukarıda ifade ettiğimiz tablonun teşhiri anlamında bir süredir bizimde gençlik örgütleri olarak gerçekleştirdiğimiz çalışmalar, belli olanaklar yaratmakla birlikte örgütsel gelişim açısından kısır pozisyonunda kalıyor.
Politik olarak yer yer güncel daha çok takvimsel gündemler çerçevesinde eylem birliktelikleri oluşturabildiğimiz bu çalışma; takvimsel gündemlerin gençlik açısından yakıcılığına paralel olarak belli bir motivasyon ve enerji yaratsa da, geniş gençlik kitlelerinin örgütlenmesinde ivme yaratan ya da enerji yaratan bir noktada bulunmuyor.
Mahiyetiyle paralel olarak salt eylem birlikteliği olarak nitelendireceğimiz bu çalışmanın bu yönlü gelişim göstermesini beklemiyoruz. Ancak bizim açımızdan bu eksiklik gençliğin temelde yaşadığı sorunlara ve gelişen-gelişecek kitle hareketleriyle buluşma noktasında ciddi bir boşluk bulunduruyor. Esasta devrimci gençlik örgütleri açısından devletin saldırıları göz önünde bulundurulduğunda demokratik kitle örgütü olma halinden uzaklaşmaya paralel olarak yaşanan darlaşma geniş gençlik kitleleriyle buluşabileceğimiz bir hattın inşasını zorunlu kılıyor.
Devletin her geçen gün faşist karakterini daha fazla gösterdiği, Ordu’da Soma’da, Salihli’de gördüğümüz üzere saldırılarını devrimci öznelerle devlet arasında gösterme çabasıyla devrimcileri yalnızlaştırmaya çalıştığı bir formattan saldırılarını geniş halk kitlelerine daha fazla yönelttiği bir sürece girerken devletin faşist karakterini görebilen, yaşadığı sorunlara çözüm arayan her gencin kendisini örgütleyebileceği, ifade edebileceği bir kanalın yaratılması ihtiyacı hissediliyor.
Bu çerçevede yürüttüğümüz tartışmalar belli doygunluğa ulaşmış bulunuyor.
Sistemin hedefine oturttuğu gençlik kesimlerinin özneleşebileceği, talepleri, özlemleri için mücadele edebileceği, öne çıkan çelişkisini örgütleyebileceği açığa çıkan öfkesini sisteme yöneltebileceği fiili meşru mücadeleyi büyütebileceğimiz bir hattın inşasına yoğunlaşmış bulunuyoruz. Birçok gençlik örgütüyle yürüttüğümüz tartışmalar sonucunda birlikte başlattığımız “Birlikte Yürüyoruz!” kampanyası bizim açımızdan bu ihtiyaca yanıt olarak gerçekleşiyor. Kampanya yürüyeceğimiz yol açısından gençlik kitlelerine bir mesaj verirken aynı zamanda bize de somut tablomuzu gösterecek bir yerde duruyor. Birleşik mücadelenin eylem birlikteliklerine sıkıştırılmasından öte kitlelerin aktif katılımının önünü açan gençlik kitlelerinin gündemlerine yoğunlaşan bir mücadelenin nasıl yükseltilebileceğine yönelik yoğunlaşmamızda önemli veri oluşturacak bir yerde duruyor.
Bizim açımızdan önümüzdeki dönemde iki mesele kilit noktada bulunuyor.
Gençlik kitlelerinin gündemlerine yoğunlaşarak buradan yükselen bir politik çalışmayı örebilmek, bununla paralel olarak kitleselleşmek. Bu iki noktada ortaya koyacağımız pratik gençlik kitlelerinin sorunları karşısında devrimci çözümler üreten bir hattın inşasında, ablukadan çıkış olabilir. Devrimci gençlik hareketinin gelişimi açısından bir sıçrama tahtası işlevi görebilir.
İfade ettiğimiz abluka bireylerin tek tek kurumların ya da halk kitlelerinin özelde gençliğin yaşadığı abluka olarak ifade edilebilir. Bu abluka soyut bir düşünsel yaklaşımdan, ya da örgütsel darlaşmadan ibaret değildir. Her ikisini de barındıran çok yönlü bir tasfiye saldırısının andaki halidir. Bu ablukadan çıkışta politikleşme kilit bir yerde dururken, bununla paralel kitleselleşme kilit bir görev görmektedir.
25 Ekim’de “Özgürlüğümüz için Faşizme Karşı; Birlikte Yürüyoruz!” kampanyasının deklarasyonunda fotoğrafına saldırılan komünist önder İbrahim Kaypakkaya’nın ideolojik, politik duruşunu kuşanan bizler açısından direniş; bugün her türlü ideolojik politik saldırıya karşı kitlelerden beslenen bir çalışmanın inşasından geçmektedir.