Parası olanın yaşayabildiği, parası olmayanın sadece nefes aldığı bu aşağılık düzende, biz öğrencilerin maruz kaldığı zorlu ve insanlık dışı koşullar, fırsat eşitsizlikleri, adaletsizlikler, eğitime ulaşma sorunları pandemiyle birlikte daha da derinleşti.
Pandemi öncesi eşit olmayan koşullarda verilen ve evrensel içerikte olmayan ucube eğitimi, pandemi döneminde hiç alamadık. Okullar pandemi nedeniyle ilk kapandığı zaman, yaklaşık bir dönem boyunca online da dahil olmak üzere hiçbir eğitim verilmedi. Bununla birlikte bir dönemlik, yani üc-dort aylık müfredattan, gerek LGS gerekse geleceğimizi belirleyecek olan YKS sınavında sorumlu tutulduk. Ve böylece bizleri vermedikleri eğitimden sorumlu tutma işini alışkanlık haline getirdi eğitimle alakaları olmayan eğitim yöneticileri..
Bir sonraki eğitim döneminde ise hiçbir alt yapısı olmayan ve yalnızca yeterli cihazı bulunup internete ulaşabilen azınlık kesimde olan öğrencilere hitap eden “Uzaktan Eğitim” süreci başladı. Bu süreçte hiç olmadığı kadar eğitimden uzak kaldık. Çünkü gerçekten eğitim, adından da anlaşılacağı üzere hiç ulaşamayacağımız kadar uzaktaydı. Bir sene boyunca çoğunluğa temas etmeyen “uzaktan eğitim” verildi. Cihazı ve internet erişimi olmayan öğrenciler olarak bir sene boyunca eğitim görmedik. Köylerde yaşayan arkadaşlarımız da cihaz bulabilse bile telefon çekmediği için eğitim alamadı. Milli Eğitim Bakanlığı kendi reklamını yapabilmek için tablet dağıtımına başladı. Tabletler uzaktan eğitim başladıktan on ay sonra elimize ulaştı. Bazı arkadaşlarımız “kriterlere uymadığından” bu tabletleri bile alamadı. Zaten aldığımız tabletler de internet sorunu nedeniyle bir işe yaramadı. Öte yandan internete erişen arkadaşlarımız da on aylık bir eğitim kaybı olduğundan derslere adapte olamadı.
Milli Eğitim Bakanlığının kendi verilerine baktığımızda bile 18 milyon öğrencinin 5 milyonu -ki bu sayının çok daha fazla olduğunu biliyoruz- eğitim alamamışken tablet dağıtımı 500 bin ile sınırlı kaldı. Yeterli koşullara sahip olup uzaktan eğitime katılan öğrenciler ise aldıkları eğitimden, gerek teknik aksaklıklardan gerekse altyapı eksikliklerinden dolayı verim alamadı.
Bizler bu eşitsizlikleri, adaletsizlikleri iliklerimize kadar yaşarken dershaneler, özel okullar örgün eğitime -kapanma dönemleri haric- devam etti. Devlet okullarında okuyan öğrenciler eğitim göremezken parası olan öğrenciler hiçbir eğitim kaybı yaşamadılar. Her şeyde olduğu gibi, devletin becereksizliği burada da kendini sonuna kadar gösterdi. Temel ihtiyaç olan eğitim, devletin zengini koruyan, fakire nefes aldırmayan politikaları yüzünden ticarete dönüştü. Coğrafya daha da kaderleşti.
Tüm bunların öğrencilerin psikolojisine de etkisi büyük oldu. Pandemi döneminde hem eğitim vermeyip hem de öğrencileri sınavla sorumlu tutan bu aşağılık sisteme kurban giden öğrenciler… LGS ve YKS sınavından sonra intihar eden sıra arkadaşlarımız… Failleri bellidir. Şimdi sıcacık yuvalarınızda uyuyor olabilirsiniz. Ama gençliğin sizden soracak hesabı var!..
Pandemi normalleşip okullar açıldıktan sonra büyük bir öğrenci yığılımı oldu. Özel okullar 10 kişilik sınıflarda ders işlerken, biz, -en az 45 olmak üzere- 55 kişilik sınıflarda (hatta bu sayı ilkokullarda 60’ı geçiyor.) derse başladık. Ki bu durum hala da böyle. 60 kişilik sınıflarda eğitim alan ile 10 kişilik sınıflarda eğitim alan aynı yarışın içinde. Bir buçuk senelik eğitim kaybı olan ile hiçbir eğitim kaybı olmayan aynı yarışın içinde. Dersler için ek kaynak alabilen ile alamayan aynı yarışın içinde. Parası olup rüşvetle ortalamasını yükselten ile parası olmayıp eğitim bile alamayan aynı yarışın içinde…
Tabi bu aşağılık düzende aşağılanan, aklı ve geleceği ile dalga geçilen sadece biz öğrenciler değiliz. Öğretmenlik mesleğinin de tüm kutsallığı, onuru ayaklar altına alındı ve alınmaya da devam ediliyor. Yıllarca çalışıp KPSS’den çok iyi not çıkaran öğretmenler, mülakat denilen ve aslı kayırmacılık olan sistemde elendi.
Atanamadığı için başka işlerde çalışmak zorunda kalan onlarca öğretmen iş kazalarında hayatını kaybetti. Üstelik biz okullarımızda çoğu derslerde öğretmen eksiği yaşarken…eğitimin özelleştirilmesiyle birlikte buna bağlı olarak öğretmenlerin emeği de alınıp satılabilen bir mal haline geldi. Bunun en iyi örneği özel okullar. Bazı özel okullarda öğretmenler için stand açılıyor ve veliler gelip bu standlardan öğrencilerine öğretmen seçiyor. Yine özel okul ve dershanelerde öğretmenler zor koşullarda çok ucuz bir ücret karşılığında saatlerce çalıştırılıyor. Emek sömürüsü her alanda olduğu gibi burada da baş gösteriyor.
Bizler tüm bunları yaşarken şunu bilmeliyiz ki biz, buna mecbur değiliz. Gençler olarak öfkeliyiz. Bizlere dayatılan bu aşağılık sistemi yıkmak da yenisini inşaa etmek de bizim elimizde. Sabahattin Ali’nin Sırça Köşk’te de dediği gibi:
“Sakın tepenize bir sırça köşk kurmayınız. Ama günün birinde nasılsa böyle bir sırça köşk kurulursa, onun yıkılmaz, devrilmez bir şey olduğunu sanmayın. En heybetlisini tuzla buz etmek için üç beş kelle fırlatmak yeter.”
Liseli Bir YDG’li