AKP iktidarı sadece var olan burjuvaziden destek almakla kalmayıp kendi konumlanışına uygun bir burjuvazinin gelişimini de destekledi. Demirören grubu da bu sonradan geliştirilen burjuva grubunun içerisindedir. Nitekim HDP’nin, kamu bankası olan Ziraat Bankası’nın Demirören grubuna verdiği 675 milyon dolarlık krediye ilişkin araştırma önergesi AKP oylarıyla TBMM Genel Kurulu’nda reddedildi. Ziraat Bankası’nın 675 milyon dolarlık hem de iki yıl geri ödemesiz, on yıl geri ödemeli verdiği kredi bizlere AKP’nin devlet eliyle Doğan Medya’yı satın aldığını bariz bir şekilde göstermektedir. Doğan Medya’nın da geçmişine baktığımızda dönemin iktidar sahiplerince çeşitli destekler sunularak bu güce ulaştığını görebiliriz.
Şimdi Doğan Medya nerede? Doğan Medya’nın dönemlere göre farklı politik yönelimler sergilemesi burjuva klikler arasındaki dengeyi gözetmesi çok da anlaşılmayacak bir durum değil elbette. 2015 seçimlerinde Selahattin Demirtaş’ı CNN Türk’e konuk edip saz çaldığı görüntüleri paylaşan ve böylelikle insanları ekranlara kilitlercesine propaganda yapan bir kanalı biz unutmadık ki iktidar sahipleri unutsun. Tabii o dönemin atmosferi de bir bakıma buna müsaade ediyor belki de gerektiriyordu. Ama artık işler değişti. Durum, iktidar açısından medyadaki en ufak bir söylemin dahi kontrol edilmesini zorunlu hale getirdi. Bu zorunluluk devleti paylaşan tüm klikler için de ortaktır aynı zamanda. Hal böyle olunca siyasi iktidara sahip olan burjuva klik çareyi hem kendi iktidarı hem de diğer kliklerin karını gözeterek, birilerini tasfiyeye, yok etmeye yöneldi. Bu süreçte her türlü gelişme medyanın tek tipleştirilmesi için bir araç haline getirildi. Meydanlarda patlayan bombalardan Efrin’e yönelik işgal operasyonlarına kadar her gelişmede medya biraz daha AKP’lileştirildi. Yani hava Doğan Medya için de eskisi gibi “güneşli” olmaktan çıktı. Doğan Medya grubu bünyesinde çalışan basın yayın emekçilerinde çok nadir de olsa sırf meslek etiği ve gazetecilik ilkelerinden ötürü objektif haberciliği yer yer görebiliyorduk. Şartlar değiştiğinde, bahsedilen devletin bekası olunca burjuva medya da AKP karşısında gönüllüce hazır kıta hizaya geçti.
Elbette burjuva dediğimiz Doğan Medya’dan tam olarak bir solcu ya da emekçi sınıf bilincinde yayın yapması beklenemezdi. Lakin Doğan Medya genel medya alanında tam olarak iktidar sahibi olmayan bir burjuva kliğin sözcülüğünü yapıyordu. Klikler arasındaki çatışmalardan devrimciler doğru bir politik-pratik çıkışla mücadeleyi geliştirebilirler. Konuya farklı ama benzer bir örnekten bakacak olursak, bu tür çelişkilerin farklı bir boyutu ise bir dönem iktidarı elinde bulunduran klik içerisindeki çelişkiydi. Bu iktidar klik içerisindeki çelişki ayakkabı kutularından tutun da telefon konuşmalarının ortaya çıkmasına kadar zıtlaşmıştı. Artık bir arada duramayan klik, içerisinde daha güçlü olanın kazanacağı bir mücadeleye girişti. Sonuç olarak Erdoğan kliğinin Gülen kliğini tasfiye etmesiyle mücadeleleri şimdilik duruldu. Yine burada incelememiz gereken Erdoğan kliğinin bu dövüşü nasıl kazandığı olmalı. Sürece göz attığımızda sokaklarda yürüyen askerler, tanklar, havada uçaklar ve bir kanalda telefonla görüntülü konuşma yapan nerede olduğu bilinmeyen Erdoğan var. Söylemeden geçmeyelim bir de yayın yapan kanalların nereden yayın yaptığını bulamayan Cemaat kliği var. Biraz daha basitleştirirsek bir tarafta silahlı askeri bir güç bir tarafta medyayı kitlesel bir güce dönüştürebileceğinin farkında olan Erdoğan. Zaten uzun bir süredir vatan, millet, sakarya artı din propagandasıyla “paralel devlet yapılanması” diye teşhiri yapılmıştı söz konusu karşı kliğin. Darbe girişimi ile de tekrar klasik üçlü artı din ajitasyonuyla kitlesini sokağa çıkarabildi. Kitle gücünün eziciliği, bizler açısından da bilindik bir şey. Fakat bizim burada odaklanmamız gereken nokta medya gücü. Yani bu dövüşü Erdoğan, kitleye sahip olunduğu için değil kriz anında kitleye seslenebilecek araçlara sahip olması nedeniyle kazanabildi. Bunları ise yurt genelinde “cadı avı” izledi. Böylelikle kendisine karşı bir şeyler söyleyecek olanı da FETÖ dediği grubun içerisinden olduğunu söyleyerek saf dışı bırakabildi. Bu tehdit altında burjuva muhalefet ya Erdoğan güzergahında hareket edecekti ya da birçokları gibi hapishaneye gönderilecekti. Zaten Doğan Medya’ya karşı kötü bir birikim yapılmış olması ve daha fazla medya gücüne duyulan ihtiyaç birleşmişti. Şimdi ise gerekli koşullar zorlanma pahasına ve hukuka aykırı olsa da yaratıldı ve Doğan Medya artık havuz medya dediğimiz yerin hacmini genişletti.
Egemen sınıfın ideolojisi burjuva diktatörlüğünün devamı ve işçi sınıfının bilincinin gelişip güçlenmesini engellemek için gerekli olan, burjuva aydınlar tarafından formüle edilen “bilge” gücü oluşturur. İnsanlara sahte “birlik” ve “uyum” görünümünü veren ya da bunun sağlanmaya çalışıldığı aldatmacasını kabullendiren, bu “bilge” güçtür. Burjuva ideolojisinin temel fonksiyonunun, kendi egemenliğini devam ettirmek amacıyla, toplumdaki hakim olan ve hakimiyet altında tutulan sınıflar arasındaki bölünmeleri gizlemek olduğu olarak açıklanır.Egemen ideoloji, söz konusu burjuva ideolojisi, sosyal kontrol mekanizması olarak, nüfusun çoğunluğunun, toplumun doğası, onların toplum içindeki yerini ve onların sosyal bir sınıfa bağlantısı hakkında nasıl düşüneceğini, inançları, değerler ve ahlakı belirtir, biçimlendirir. Bu burjuva ideolojisi işlevinin değişmez özünü oluşturur. “Egemen sınıfın fikirleri, her dönemde, egemen fikirlerdir” ve egemen sınıfın çıkarlarına hizmet eder der Karl Marks. Yani “bir toplumda egemen olan ideoloji hakim sınıfların ideolojisi”dir. Ancak bu egemen olan ideoloji egemen sınıfın kendisi için boşlukta yarattığı basit ve tek düze, değişken olmayan bir dünya görüşü değildir. Bu görüş içinde bulunulan ve değişen dönemsel gereksinimlere tamamen bağlıdır. Herhangi bir dönemde daha önce ortaya atılmış olan dünya görüşü hakim sınıfın gereksinimlerini karşılamadığı taktirde yerine başka bir görüşün geçirilmesi kaçınılmazdır. Üretim araçlarına sahip olan burjuvazi aynı zamanda “düşünce üretim” araçlarına da sahip olması toplumsal anlayışı biçimlendirmesini kolaylaştırır. Egemenliğini medya, eğitim kurumları ve dini kurumlar aracılığıyla yeniden ve yeniden ürettiği kültürel yaşamda düşünceleri ve inançları biçimlendirerek sağlar. Burjuvazi; basın, radyo, televizyon, sinema, internet vb. kitle iletişim araçları kullanımı yoluyla, bilinçli bir şekilde toplumun yönetici sınıfı olarak, kendi sınıf çıkarlarına hizmet eden temel ve dönemsel ideolojisini, var olan statükoyu oluşturan ekonomik, sosyal ve kültürel kavramları seçer, belirler ve yayınlar. Emekçi halk ise kitle iletişim araçlarına yeterince “sahip” olmadığından burjuva anlayışına ister istemez boyun eğmektedir.
Yine Doğan Medya’nın satılması konusuna dönecek olursak. Doğan Medya’nın artık hakim sınıfın taleplerini karşılayamadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Ayrıca film dizi sektörüne de bir göz atacak olursak emekçi halkın mecbur olarak izlediği TV dizilerinin ana konusunu çoğunlukla klasik üçlümüz olan vatan, millet, sakarya artı din oluşturuyor. Yerine alternatif bir dizi alanı konulmadığı sürece de emekçi halk “Şanlı Osmanlı”, “Kahraman Türk Askeri”nin hikayeleri, devletin iriliği, büyüklüğü, süperliği, megalığı ve nice insanın bilincini körleştiren, tembelleştiren dizilere maruz kalacak gibi görünüyor. Teknolojinin durmaksızın gelişmesiyle her gün yenisi çıkan akıllı telefonlar ile insanların bu tür yayınlara ulaşması da kolaylaşıyor. Sadece bilindik TV, radyo, vb. de değil. Sosyal medya dediğimiz bir dev kendisini var ediyor.
Cebimizdeki iktidar
Burjuva düşüncesinin yayınlarının halkın bilincini nasıl etkilediğine biraz da olsa değindik. Şimdi hemen hemen hepimizde olan akıllı telefonlara değinmek yararlı olacaktır. Facebook, Twitter, İnstagram gibi uygulamalar yoğun bir şekilde kullanılıyor. Hatta durum bunlardan birisi eksik olsa, insan, vücudunun bir parçası eksikmiş gibi hissetmeye değin varan bir bağımlılık oluşturmuş durumda. Popüler akımın herkesi içine çektiği gibi bizleri de içerisine çektiğini inkar etmek gülünç olacaktır. Genel kitlenin bu tür uygulamaları fotoğraf paylaşmak, içini dökmek, vb. amaçlar için kullanmasını engelleyebilmemiz şu zamana kadar pek mümkün olmadı. Ve yine elimizdeki olanaklar gerçekliğinde hala bu du- rumu yeterince etkileyebilecek konumda değiliz. Ama o kitle, muhalif duruşuyla harekete geçtiği zaman yine bizden
iyi sosyal medya kullanabilmekte. Biz yine de yazalım. Kendi dergi çevremiz olarak sosyal medyayı kullanış amacımızda popülist kaygılar ön planda olmadığını söylesek de böyle bir yanımızın olmadığını düşünmeyelim. Fotoğrafımıza kaç kişinin like koyduğundan tutun da yazdığımız bir yazının kaç kişi tarafından okunulduğunu ya da beğenildiğini “merak” etmemize kadar geniş bir popülizm yelpazesi mevcut. Tek sorun bu değil, olayın daha problemli yanı insanları soyut yaşama çekme, bunu idealleştirmesi yönündedir. Şunu belirtmek gerek kendimize biçtiğimiz misyona rağmen burjuva düşüncenin bize de sirayet etmediğini, etmeyeceğini söyleyemeyiz. Zira biz de bu sistemin içerisinde yaşıyoruz ve bundan kaçmak pek mümkün görünmüyor.
Tüm halkın medyayı popülist düşünceden dolayı kullandığını düşünmek basitlik olur. Hatta özü popülist sebeplerden dolayı sosyal medya kullanan insanlar dahi en az birkaç tane haber sitesi takip ediyordur. İşte bu noktada baskınlık devreye giriyor. Baskınlıktan kastımız var olan alanları en iyi şekilde kullanabilmek ve yeni alanlar açmak. Kitleyi olduğumuz alana getiremeyebiliriz belki ama kitlenin olduğu yere biz gidebiliriz. Sosyal medyayı sadece seyirci olarak bireysel kullanılması kişi için iyi olabilir fakat kitleye ulaşabilme derdi güdüyorsanız bu işe yaramaz. Haber yapma ya da analiz yapma gibi bir amacımız da yoksa eğer, bahsettiğimiz kitlenin de gerisine düşmemiz gayet mümkün. Zira mevzu sadece almak değil yaratmaktır. Eğer biz bilinç yaratamazsak bilinci yaratılan olmaktan kaçamayız. Hakim sınıflar kendilerini güçlendirdikleri kadar bizleri güçsüzleştirmeye çalışıyorlar. Konunun tarihi yanı ise kendileri ile birlikte bizleri de yaratıyor olduklarıdır.