T.C devleti ülkenin doğusunda ve batısında başlattığı savaşa askeri ve siyasi operasyonlarla devam ediyor. İktidarını katliamlardan besleyen AKP hükümeti her gün saldırılarına farklı bir boyut kazandırıyor. 15 Temmuz’un ardından OHAL ilan eden AKP iktidarı yayınlanan KHK’ler ile birlikte gerçekleştirdiği askeri ve siyasi operasyonları yasal bir zemine oturtuyor.
OHAL uygulamaları ile birlikte pek çok denge değişti
Altı aydır devam eden Olağanüstü Hal uygulamaları ile birlikte ülkede pek çok denge de değişmiş oldu. Anayasa’dan tutalım da hukuki uygulamalara, hukuki uygulamalardan akademisyenlerin mesleklerini nasıl gerçekleştireceklerine, liselerdeki eğitim müfredatına kadar pek çok alanda KHK’ler vasıtasıyla kapsamlı değişikler yapıldı. OHAL uygulamaları ile sokaklar halka kapatılırken, kolluk kuvvetlerine sınırsız yetki verildi. Geçtiğimiz sayıda da bahsettiğimiz gibi OHAL uygulamaları ve çıkarılan KHK’ler ile birlikte milyonlarca kamu emekçisi açığa alındı, meslekten ihraç edildi, yüzlerce akademisyen görevlerinden alındı, binlerce üniversite öğrencisi okuldan uzaklaştırıldı, kimi öğrencilere 5 dönemi bulan uzaklaştırma cezaları verildi, onlarca öğrenci okuldan atıldı. Çıkarılan KHK’ler ile birlikte yüzlerce gazete, haber ajansı, radyo ve televizyonun yayını durduruldu; yayını durdurulan medya araçlarının çoğu daha sonra tamamen kapatıldı. Alevi, Bektaşi dernekleri, köy dernekleri ve kadın dernekleri de OHAL uygulamalarından nasibini aldı. Yüzlerce dernek ve sivil toplum kuruluşu çıkarılan KHK’ler ile kapatılmış oldu.
FETÖ ile mücadele adı altında saldırılarının hedef noktasına devrimci, demokrat ve yurtseverleri oturtan AKP hükümeti, gerçekleştirdiği siyasi operasyonlar ile beraber binlerce insanı tutukladı.
Altı aylık OHAL sürecini rakamlarla tartışmak artık mümkün değildir; en ufak demokratik eyleme saldıran, toplumsal muhalefeti kolluk kuvvetleri vasıtası ile bastıran T.C devleti, her geçen gün saldırılarına yeni bir boyut kazandırarak OHAL uygulamalarına devam ediyor.
HDP’ye yapılan saldırılar toplum içindeki şovenist damarın tetiklenmesinin bir sonucudur
HDP eş genel başkanları ve milletvekillerinin gözaltına alınıp tutuklanması saldırıların boyut değiştirdiği önemli noktalardan biri olmuştur. HDP’li vekilleri tutuklayarak başta Kürt halkı olmak üzere HDP’nin seçmen kitlesinin iradesi teslim alınmaya çalışılmıştır. Bu saldırı başta eş başkanlık sistemi olmak üzere HDP’nin parlamento aracılığı ile elde ettiği bütün kazanımlara dönük büyük bir saldırıdır. Ancak HDP’li vekillerin tutuklanmasını başkanlığa giden yolun köşe taşlarından biri olarak değerlendirmemiz de pek tabi mümkündür.
“Ülke de barış ve huzurun sağlanması” için OHAL ilan edilmiş olsa da OHAL’in yüksek güvenlik uygulamaları patlayan bombaların ve gerçekleştirilen katliamların önüne geçemedi. Geçtiğimiz iki ay içerisinde gerçekleştirilen bombalı saldırılar ile birlikte devlet tarafından, HDP hedef olarak gösterilmiş ve saldırıların faili haline getirilmeye çalışılmıştır. Kayseri’de gerçekleştirilen bombalı saldırının ardından hükümet yetkilileri tarafından yapılan açıklamalarla toplum içerisindeki şovenizm körüklenmiştir. Pek çok ilde HDP binalarına faşist gruplar tarafından saldırılar düzenlenmiştir. HDP binaları yakılıp, bayrakları indirilerek, binalara üç hilal bayrakları asılmıştır. Gerçekleştirilen bu saldırıları pek çok açıdan tartışabiliriz; hükümet yetkililerinin çağrısı ile sokaklara dökülen bu güruh, toplum içerisinde derinleşen kutuplaşmanın, kontrolsüz şiddet eğiliminin somut bir göstergesidir. Bütün bunların dışında Erdoğan’ın bir sözü ile yakıp yıkan bu insan toplulukları, yaratılmak istenen toplum düzeninin de bir göstergesidir. Sorgulamayan, düşünmeyen, tartışmayan, diktatörün bir sözü ile katliamlar yapabilecek insan toplulukları. Bu açılardan baktığımızda HDP binalarına yapılan saldırılar, AKP hükümetinin toplumu kutuplaştırma çalışmalarının bir sonucu olarak karşımızda durmaktadır.
Kriz giderek derinleşirken
Devletin saldırıları her gün yeni bir boyut kazanırken, içinde bulunduğu kriz de bir o kadar derinleşiyor. Tek rüyası başkanlık olan Erdoğan, başkanlığa giden yolları kanla inşa ederken aynı zamanda içerde ve dışarda devreye soktuğu planların çok da yolunda gitmediği aşikar. Kriz giderek derinleşmekte ve bu kriz, T.C devletini kendi anayasal düzenini tanımamaya kadar götürmektedir. Yasama, yürütme, yargı bağımsızlıklarını yitirmiş; Demirtaş’ın savunmasında da dediği gibi; “yargı mensupları iktidar önünde düğmesi olmayan cüppelerini ilikleyecek duruma gelmişlerdir”. Ülkenin kaderi Erdoğan’ın iki dudağının arasına bırakılmış; bu duruma karşı çıkanlara, Erdoğan karşıtı söylemde bulunanlara ise cumhurbaşkanına hakaret davaları açılmış ve yüzlerce insan tutuklanmıştır.
Başkanlığın yolları kandan geçer
Daha önce de değindiğimiz gibi,OHAL’in ilan edilmesi başkanlığa giden yolun köşe taşlarının inşa edilmesidir ya da başkanlık sistemi pratiğidir. Geçtiğimiz altı ayda tek adam yönetimini fiili olarak yaşadık. Kanunların ve hukukun yok sayıldığını, KHK’ler aracılığı ile ülkenin yönetildiğini, toplumsal muhalefeti bastırmak için AKP iktidarının elinden geleni yaptığını gördük. Ve böylesi bir süreçte referandum tartışmalarının içerisine girmiş olduk.
Gençlik Var!
Bu noktada başkanlığa karşı yürütülecek olan çalışmalar toplumsal muhalefeti yükseltmek, demokratik alanları yeniden kazanmak açısından önemli bir yerde durmaktadır. Bu gün tek tek sokağa çıkmanın mümkün olmadığı bildiğimiz bir gerçektir. Devlet bütün aygıtları ile durmadan saldırarak toplumun bütün muhalif kesimlerini katliamlarla, tutuklamalarla sindirmeye çalışırken; bu baskıların önüne geçmenin tek yolu, gençliğin örgütlü gücünün bir araya getirilmesidir. Bu noktada “GENÇLİK VAR!” şiarı ile SGDF, Devrimci Yol’da Devrimci Gençlik, Dev Güç, SÖH ve YDG‘nin bir araya gelerek, başkanlığa karşı örgütledikleri çalışmalar; hem kamusal alanın kullanımı hem demokratik alan mücadelesinin yeniden ivme kazanması açısından önemlidir.
Yeni Demokrat Gençlik 9. Sayısı, İsyan köşesi…