Hepsinin ortak bir hikayesi hepsinin ortak failleri var. Kutsallaştırdıkları aile, kadın ve çocukları görünmez kılarak, kadın ve çocukların emek ve kimliklerini her geçen gün biraz daha kendinden çalmaya çalışıyor.
Her uyandığımız güne daha güvencesiz hissettiğimiz, yaşam alanlarında sıkışıp, her gün bir hakkımıza, emeğimize ve bir canımıza daha göz diktiklerini bildiğimiz bir gerçekliğe uyanıyoruz. Bu gerçeklikle yaşam içinde nelerle savaşmamız gerektiğini, savaştığımız aygıtların hangi emelle yaklaştıklarını, aydınlığımızı çalmaya niyetlenmiş bu çürümüş sistemin baş canavarlarının ortaklığını anlatacağım. Diğer yandan da uçurtmasını gökyüzünden indirmemekte ısrarcı olan çocukların, yarını doğuran kadınların, emeği sömürülen emekçilerin bu kirli işbirliği karşısında her an Narin olabileceğinden bahsedeceğim.
Katledilen ve kaybettikleri kadınlar için mücadele edip yarınlarımızın akıbeti için mücadele ettiğimiz bir güne Amed’de bir çocuğun daha kaybolduğu haberiyle uyandık. 21 Ağustos günü 8 yaşında bir kız çocuğu, Narin Güran kayboldu. İlk başta yayın yasağı getirdikleri bu olayda 19 gün boyunca Narin’e ulaş(a)madılar. Ailenin, devletin işbirliğine karşın halkın baskısı ve zorlaması olması üzerine 19 günün sonunda bulunabildi Narin. Benzeri “kayıplara” baktığımız zaman, Gülistan Doku 4 Ocak 2020 tarihinden beri bulunulmuyor. Gülistan, intihar ettiği algısı yaratılarak medyada yerini alıyor. Etkin soruşturma yürütülmemesi üzerine dosya sonuçsuz kalıyor. Tabi etkin soruşturma yürütülmemesinin sebepleri yine devlet aygıtlarının işbirliğiydi. Yine Gülistan Doku’nun arkadaşı Rojvelat Yılmaz Hasankeyf sularında ölü bulunuyor. Benzeri algılarla şüpheli ölümleri kapalı ve kirli bir şekilde bıraktılar. Yine Van’da bir üniversite öğrencisi Rojin Kabaiş’ten haber alınamıyor. Van Gölü kıyısında Rojin’e ait eşyalar bulunuyor. Ve daha nice kadını kaybediyor, kaybettiriyor bu sistem. Hepsinin ortak bir hikayesi hepsinin ortak failleri var. Kutsallaştırdıkları aile, kadın ve çocukları görünmez kılarak, kadın ve çocukların emek ve kimliklerini her geçen gün biraz daha kendinden çalmaya çalışıyor.
Devlet, aygıtlarıyla zaten çürümüşlüğü yaratıp daha da derinleştiriyor. Hukuk, cezasızlık politikalarıyla yarını karartmaya yeminliyken, kolluğun işlevsizliği karşısında bir kadın olmak hele de bir çocuk olmak, olabilmeye çalışmak çok zor. Sistem içinde Narin olmak, Rabia Naz olmak, Ceylan Önkol olmak, Roboski’de bombalanan 19 çocuk olmak, yaşından fazla kurşunla öldürülen Uğur Kaymaz olmak, Berkin Elvan olmak, Cemile Çağırga olmak ve daha nice isim… Katledilme nedenleri kapitalist sistemin süregelenliğini sağlamak. Cinsel istismarların, emek sömürüsünün, savaş politikalarının kurbanı olan ve ilk gözden çıkarılanlar olmak, çocuk olmak!
Diyebiliriz ki çocuk katliamları politiktir. Ve mücadelesini sürdürmek herkesin sorumluluğundadır. Toplumsal bir meseledir bu haliyle. Bu suyu algı operasyonları ile bulanıklaştırmaya çalışsalarda, her birini münferit ve birbirinden bağımsız olarak gösterselerde gerçeklik öyle değil. Olayın başında haber ile alakalı bilgi aktarımını yasaklayan devlet, devamında dedektifçilik oynayan medya her saat başı başka bir bilgi ve magazinsel aktarımlarla karşı karşıya bıraktı halkı ama bilinmelidir ki bulanılmasına neden olmayacak kadar her şey duru. Cinayetin soruşturulması sırasında devlet görevlileri ve AKP Diyarbakır milletvekili Garip Ensarioğlu’nun “Bizlerin bazen bildiği, bazen de bilip söylemememiz gereken şeyler var. Çünkü aile bizim dostumuzdur” açıklaması Narin Güran’ın katline sebep olanın sadece aileden birinin olmadığını gösterir. Aileyi aklayan, koruyan devlet ve cinayeti, gerçekliği ile tartışmayan medya da sebeptir. Tüm bunlar yaşanırken iktidar ve onların meclise soktuğu, her fırsatta meşrulaştırılmaya çalıştığı Hizbullah artığı Hüdapar ailenin kendilerine yakınlığı ve dostluklarından bahsetti. Aile bizim dostumuzdur dediği AKP-Hüdapar ilişkisinin ifade ediş biçimidir. Bütün bunlar bize, ulusal sorun karşısında gerici savaşı dayatan, yoksulluk karşısında yağmayı derinleştiren sistemin aynı zamanda kadınlara ve çocuklara, farklı cinsel yönelimlere, sokak hayvanlarına, doğaya ve çevreye yönelik katliam saldırılarını hız kesmeden sürdürdüğünü göstermektedir.
Bu objektif gerçeklik devrimci mücadelenin sadece faşizme, emperyalizme, feodalizme, şovenizme karşı değil aynı zamanda ataerkiye ve her türden gericiliğe karşı olması gerektiğini de koşullamaktadır. Devrimci mücadelenin halihazırda çocuklara yönelik fiziksel, cinsel veya psikolojik şiddete karşı da örgütlenmesinin zorunluluğu anlamına da gelmektedir.
İstanbul’dan bir YDG’li
Yazı; Yeni Demokrat Gençlik dergimizin 22. sayısında yayımlanmıştır.