Dağlar, acıların öfkeye dönüşüp düşmana saçıldığı, direnişlerle ezilenlerin umudunun harmanlandığı toprağı kanlarla sulanmış mekânlardır. Yıllardır can bedeli mücadelelerin verildiği dağlar, en iyi askeri teçhizatlar ile donanmış cellatlara rağmen yine de teslim olmadı/olmayacaktır. Çünkü özgürlüğün ve isyanın koruyucusu olan dağ kartalları, ölüme meydan okurcasına direniş destanları yazmaya devam ediyor. Gücünü ise yüzyıllardır zulme karşı direnişle yanıt veren bir halktan alıyor.
T.Kürdistanı dağları,45 yıldır kendisine sığınan halk savaşçılarını sahipleniyor. Faşizmin birçok defa gerçekleştirdiği kapsamlı operasyonlarına, yazılan direniş destanları ile karşılık veriliyor, faşizmin cellatlarına kan kusturularak dağları onlara dar ediyorlar.
Sıwar hatın peya çûn!
İşgalci faşist TC, OHAL süreci ile birlikte gerilla alanlarına dönük; “bedeli ne olursa olsun terörü bitireceğiz” açıklamaları eşliğinde sınır içi/ötesi operasyonlarına ağırlık verdi. Özellikle özyönetim direnişlerinde onlarca tabur asker-polis-korucu ile girişilen operasyonlarda büyük kayıplar veren TC, askeri anlamda büyük bir güç kaybı yaşadı. Sayısı ortalama 100-200 kişi olan direnişçilere karşı en az 10.000 işgal gücü, yüzlerce tank, top ve zırhlı araç gönderen TC, buna rağmen büyük bir hezimet yaşadı. Gerilla alanlarına dönük onlarca tabur ile operasyona çıkan işgalci güçler, gerillaların direnişi karşısında her defasında geri çekilmek zorunda kaldı. Özellikle Dersim, Gever-Çele-Şemzinan, Botan ve Amed-Çewlik’de yoğun askeri takviyeler yapıldı. Bu bölgelerin gerillaların konumlandığı önemli bölgeler olması, devletin yoğunlaşmasının sebebini oluşturuyor. Devletin özellikle son yıllarda geliştirdiği askeri teknolojinin, büyük ölçüde boşa düşürüldüğünü söylemek mümkün. Gerillanın geliştirdiği askeri taktiklerin ise 2 yıldır TC’yi ciddi anlamda zorladığı görülebilir.
TC, halk savaşçılarının kalesi olarak görülen Aliboğazı vadisine yönelik geçtiğimiz yılın sonunda gerçekleştirdiği kapsamlı operasyondan istediği sonucu alamayarak dönmüş, halk savaşçıları ise 8 şehitle destansı bir direniş daha yazmıştı. Aliboğazı’na yapılan bu operasyon bahar ayı içinde ipuçları veriyordu. Özellikle Dersim’e yoğunlaşan TC, buradaki faaliyeti tamamen bitirme planları yapıyor. Özellikle son aylarda başta Partizan ve HDP olmak üzere evlere yapılan baskınlarla çok sayıda kişi gözaltına alınmış, yüzden fazla kişi tutuklanmıştır. Bir yandan gerilla alanlarına bir yandan da demokratik alanlara yönelik kapsamlı operasyonlar ile Dersim bölgesinin “kontrol” altına alınması hedefleniyor. T.Kürdistanı’nın genelinde, yaptığı operasyonlar ile “bu sefer” “terörü” bitireceğini zanneden TC’nin bir kez daha hüsrana uğrayacağını söylemek zor olmasa gerek.
Politikada çuvallamanın somut hali: Fırat “Kalkanı”
Suriye’de büyüyen Rojava Devrimi’ne karşı TC’nin düşmanlık politikaları, somut işgal hamleleri ile başka bir boyuta ulaştı. Mınbic zaferi ile “kırmızıçizgisi” aşılan TC, Demokratik Suriye Güçleri’nin (DSG) El-Bab operasyonunun hemen öncesinde işgal harekâtına başladı. YPG’nin Mınbic’in Afrin kantonu ile birleşeceğini açıklaması, TC’nin bu işgal harekâtını başlatmasına sebep oldu diyebiliriz. Resmi rakamlara göre 100’e yakın asker ve yüzlerce ÖSO çetecisinin öldürüldüğü harekâtta ciddi kayıplar veren TC, koalisyondan da yeterli desteği göremedi. Dış İşleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun “YPG baskı yaptığı için koalisyon destek vermek istemedi” açıklaması bunu kanıtlar niteliktedir. El-Bab’tan sonra Rusya ve ABD’nin harekâtın bitirilmesi yönünde uyarılarda bulunması TC’nin beklentilerini boşa düşürdü. Oysa daha Rakka’ya, Mınbic’e, Kobanê’ye girilecekti. Herşey ellerinde patladı anlayacağınız. Burada temel mesele; ABD ve Rusya’nın en başında neden bu operasyona “izin” verdiğidir. Cevabı basit aslında; Rojava devriminin büyümesini engellemek adına, TC’nin El-Bab hattını tutmasına izin verdi. Böylelikle kantonların birleşmesinin önü “şimdilik” engellendi. YPG’nin Rusya ve ABD’nin Mınbic’te konumlanmasına izin vermesi, Fırat Kalkanı’nın apar topar bitirilmesine neden oldu. Efrin’e de Rusya birliklerinin girmesi, TC’nin Efrin’e olası bir saldırı yapmaması için mesaj niteliği taşıyor.
Suriye iç savaşının başından beri politikalarının temelini Kürt düşmanlığı üzerinden belirleyen TC, “çökertme planı” çerçevesinde Kürt hareketinin Bakûr, Başûr ve Rojava kazanımlarını yok etmek adına “her yerde saldırma” politikasını uyguluyor. Ana akım medyanın şimdilerde sürekli olarak dillendirdiği, TC’nin “Dicle Kalkanı” ile Tel Ebyad’a saldırması gündemde. Nitekim Silopi’de yoğun askeri takviyeler yaptığı da biliniyor. Önümüzdeki süreçte TC’nin yeni işgal harekâtlarına kalkışması beklenebilir. Lakin ne olursa olsun TC’nin Rojava’daki kazanımlara yönelik herhangi bir saldırısının, ülkede Kürt halkından doğru büyük bir infial yaratması kaçınılmaz olacaktır.
Bi berxwedanê em ê bi ser bikevin
Referandumdan istediği sonucu, hile yöntemlerini de kullanarak “resmi” olarak alan TC’nin saldırı politikasını daha sert bir biçimde sürdüreceğini öngörmek zor olmasa gerek. Önümüzdeki süreç TC’nin saldırganlığının katmerleşerek artacağı, ezilenlere dönük sınırsız bir sömürü ve ayrımcılığın uygulanacağı bir süreç olacak.“Bu kez” başaracaklarını iddia edenlerin bir kez daha bertaraf edilmesi örülecek olan örgütlü direniş ile mümkün olacaktır. Hayır diyenlerin birleştiği, öfkelerini sokağa taşıyarak AKP’ye kinini kustuğu bir dönemde, öfkeyi ve isyanı büyütmek, AKP’nin saldırgan politikalarının da boşa düşürülmesi anlamına geliyor. Topyekûn saldırı konsepti, ancak ve ancak “bi berxwedanê em ê bi ser bikevin” şiarı ile topyekûn direniş gösterilerek yıkılabilir.
Yeni Demokrat Gençlik, Denge Ciwan köşesi, 10.sayısından alınmıştır.