Birleşik mücadeleye olan ihtiyaçlara paralel olarak arayışlar da her dönem açığa çıkmıştır. Çeşitli türdeki örgütlenmeler kendi hedefleri kapsamında birleşik mücadeleye dair bir dizi tartışma yürütmüş, olumlu ve olumsuz deneyimler bir dizi ders de açığa çıkarmıştır.
Tarihsel anlamda yüzeysel bir değerlendirme dahi yaptığımızda özellikle devrimci özneler açısından birleşik mücadele arayışlarının toplumsal mücadelenin zayıfladığı, hakim sınıfların çok yönlü saldırılarının palazlandığı ve kendi hareket alanlarının daraldığı dönemlere denk düştüğü görülecektir. Bu tablo elbette abes değildir. Ortaya çıkan her yeni durumun
yeni ihtiyaçları açığa çıkarması ve buna paralel arayışlara girilmesi aynı zamanda bir zorunluluktur.
Biz bugün birleşik mücadelenin olanaklarının açığa çıkarılması ve güçlendirilmesi yönlü eğilimleri de bu zorunluluğun olumlu yansımalarından biri olarak görüyoruz. Son yıllara ülkede faşizmin uygulamalarının, yönelimlerinin değişmesine paralel devrimci
öznelerin mevcut olanakları kullanması da oldukça sınırlandı. Bu sınırlamayı temel anlamda kitlelerle iletişimin ciddi düzeyde zayıflaması olarak tarifleyebiliriz. Kitlelere temas etmenin araçlarının faşizmin yönelimleriyle birlikte kullanılmasının güçleştiği, yer yer kullanılamaz hale geldiği tabloda bu zayıflama kaçınılmaz hale geldi.
İçeriği ve niteliğine dair tartışmayı sonraya bırakarak söyleyebiliriz ki devrimci öznelerin tarif ettiğimiz zayıflamayı ortadan kaldırmaya, faşizmin kitlelerle aramıza koyduğu seti yıkmaya dönük yönelim ve adımları oldu. Bu adımlar çıkış noktası itibari ile kuşkusuz olumlu. Ancak yönelim ve adımların etkili bir güç haline gelebilmesi de ele alışın içeriği ve niteliğine bağlı. Tartışmayı gençliğe özgülediğimiz için gençlik cephesinde yürütülen tartışmaların ve atılan adımların içerik ve niteliği de bizim açımızdan temel veri kaynağıdır.
Toplumsal mücadelenin yükselişi, sınıf mücadelesinin geleceği, birleşik mücadelenin inşasına doğrudan bağlı. Bu da birleşik mücadeleye dair doğru bakış açısını uygulamakla mümkün.
Ortak Zeminler Yaratmalıyız
“Teorinin kitleler tarafından kavrandığında maddi bir güce dönüşeceği” gerçeğini hiçbirimiz reddedemeyiz. Buradan yola çıkarak “birleşik mücadele” kapsamında ortaya çıkan her durumunda geniş kitlelerin isteklerinden, ihtiyaçlarından, söylemlerinden ve pratiğinden doğrudan beslenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bu talepleri doğru okuyan, destekleyen, taleplerin dillendirilmesine olanak sağlayan ve bu talepler etrafında kitlelerin harekete geçeceği ortak zeminlere ihtiyacımız var.
İçinde bulunduğumuz sürecin tartışmaları ve sonuçları göstermektedir ki hedeflediğimiz ortak zeminlerin bırakalım kitlelere ulaşmasını, mevcut bileşenlerin toplamına bile ulaştırmaktan oldukça uzağız. Etkisi az, kendini tekrar eden sonuç odaklı olmayan yöntemlerin bu durumu açığa çıkardığını düşünüyoruz.
Mevcut sistemle beraber kitlelerinde hangi saikler üzerinden değiştiği, toplumsal değişim ve gelişimlerin hangi dinamiklerde nerede, nasıl yaşandığına daha fazla bakmalıyız. Geçmiş deneyimleri çok yönlü incelemeli ve bu deneyimleri sürece ve ihtiyaca uygun yöntem ve araç geliştirecek şekilde uyarlamalıyız. Kitlelerin kendilerine doğru noktalardan temas edildiğinde, kendilerini ifade etme olanağı bulduklarında ne denli hızlı ve kitlesel refleks verebildiğini geçmiş deneyimlerle görebiliyoruz.
Her bireyin kendini ifade edebileceği, ihtiyaç ve talepleri ekseninde kolektif hareket edebileceği zemini yaratmak birleşik mücadelenin kapsamını oluşturuyor. Çeşitli dönemlerde bu kapsamda tartışma platformları oluşturuldu. Farklı öznelerin arayışları ortaklaştırılmaya çalışıldı. Ve kapsamlı buluşma, etkinlik vb. de yapıldı. Ancak belli bir süre sonra bu girişimlerde de tıkanmalar açığa çıktı ve mesafe kat edilememiş oldu. Mesafe alamamamıza kaynaklık eden nedenleri açıklıkla ortaya koyabilmeliyiz.
Köklü bir dizi sorunumuz, terk etmekte güçlük çektiğimiz alışkanlıklarımız olduğu yadsınamaz. Her bir devrimci öznenin içinde barındırdığı çok çeşitli sorunlar, yaklaşım farklılıkları bir araya gelişlerimizi güçlendirmemize ve kalıcılaştırmamıza engel teşkil ediyor. Kendini dayatma, öznelci bakış açısı, dar grup çıkarlarından uzaklaşamama, kitle örgütleri ile kendine devrimci misyon biçen örgütlenmeler arasındaki farkı, ilişkiyi ve işlevi doğru kavrayamama halini sözünü ettiğimiz köklü sorunların başlıcaları olarak sıralayabiliriz. Bu tablo ortak zemin yaratmaya dair atılan her adımda, yapılan her girişimde bir şekilde engelleyici olmuştur. Bu kapsamda uzun süreli ve etkili pratiklerimizin azlığının kaynağında da bu durum yatmaktadır.
En geniş kesimini bir araya getirmeyi hedeflerken çeşitli saiklerle yürütülen ideolojik tartışmaların yarattığı sınırlara hapsolabiliyoruz. Burada temel sorun devrimci örgütle kitle örgütünü birbiri yerine ikame eden bir anlayışla tartışmak. Birbirini destekleyen ve olumlu manada dönüştürme potansiyeli taşıyan örgütlenmeleri birbiri yerine koymak doğru değildir. Sınıf mücadelesinde rolleri farklı olan bu iki tip örgütlenmeyi birbirine karıştırma halinin bir yansıması olarak kitlelere üstten bakma eğilimi gelişiyor. Doğal olarak birçok noktada yürütülen tartışmada bu eğilime paralel olarak şekilleniyor.
Örneğin militanlaşma… Militanlaşmadan ne anlıyoruz? Her bir örgütün kitle çizgisine paralel olarak militanlaşması bizler için ne anlam ifade ediyor? Bunlar, gençlik örgütlerinin tartışmasına değer konular. Ancak bizim birleşik mücadelenin zemin ve olanaklarına dair yürüttüğümüz tartışmalarda bu kapsamdaki farklı ele alışların bizi tıkadığını da göz ardı edemeyiz. Kendine devrimci misyon biçen öznelerle kitleler arasında, kitlelerin olası korku ve kaygıları üzerinden, bir cesaret kıyaslaması yaparak doğru militan çizgiyi oturtmanın mümkün olmadığını düşünüyoruz. Kendini dayatma tam da böylesi durumlarda açığa çıkıyor. Öyle ki, bu yaklaşımların sonucu olarak halk gençliğinin en geniş kesimlerine hitap etme, istek ve taleplerine yanıt olma hedefiyle yola çıkıp, sadece çeşitli vesilelerle eylem örgütlemek için bir araya gelen platform haline dönüşebiliyor bazı çalışmalar.
YDG olarak birleşik mücadeleye dair temel olarak ortaya koymamız gereken şeyin bu kapsamda atılan adım ve yürütülen tartışmaların eylem birlikteliğinin ötesine taşıyabilmek. Çünkü bugün belirli bir gündem çerçevesinde belli kurumlar bir araya gelerek zaten eylem yapabilmektedir. Ama ihtiyacımız olan şey bunun çok ötesindedir. Kısa süreli ve ana odaklı eylem birlikteliklerinin bugün bize yetmeyeceğini düşünmekteyiz. Biz, sürecin görevi ve anın ihtiyacı olarak birleşik mücadele hattını, faşizmi geriletmek ve demokratik alanları yaratmak/güçlendirmek, kitleleri kendi sorunları etrafında bir araya getirmek ve harekete geçirmek olarak tanımlıyoruz. Bu açıdan kitle faaliyeti bizim için mücadelenin akıbetini belirleyendir.
Aynı yöntemlerle ayrı sonuçlar çıkarmayı bekleyen anlayıştan bir an önce kurtulmamız gerekiyor. Kitlelerden öğrenen, öğrendikleri ile politika üretebilen ve bunu yine kitlelere taşıyan bir anlayışa ihtiyacımız var. Mao’nun kitle çizgisine dair söylediği “Doğru bir görev, doğru bir siyaset, doğru bir çalışma tarzı, belli bir anda ve belli bir yerde her zaman kitlelerin çıkarlarına uygun düşer ve kitlelerle bağlarımızı pekiştirir. Yanlış bir görev, yanlış bir siyaset ve yanlış bir çalışma tarzı ise belli bir anda ve belli bir yerde, her zaman kitlelerin taleplerine ters düşer ve bizi kitlelerden koparır” sözü bu süreçte temel felsefemiz olmalı.
Dar grupçuluktan ve küçük hesaplardan uzak, ortak amaç doğrultusunda hareket etmeyi bilince çıkarmış tüm devrimci ve demokratik kurumlar ile bir araya gelmenin olanaklarını sonuna kadar zorlamalıyız. Farklılıklarımızın bir araya gelmemizin önünde engel olmasına müsaade etmemeliyiz. Bu konuda esnek olmayı her durumda göz önünde bulundurmalıyız. Dar grupçuluğun kimseye bir şey kazandırmadığını birçok deneyim bize göstermektedir. Büyük hedefleri ileriye taşımanın yolu küçük hesapları bir kenara bırakmaktan geçer.