Korona virüs vakalarının Türkiye’de ortaya çıkmasının ardından farklı siyasi partilerden ve sivil toplum örgütlerinden cezaevlerindeki olası riske dikkat çeken çok sayıda açıklama geldi. Hapishane memurlarının hareketliliği ve yeni tutuklu giriş çıkışlarının kapalı alan olan cezaevlerine virüs taşıması durumunda çok büyük sıkıntıların yaşanabileceğine işaret eden açıklamalar oldu. Özellikle yaşlı, hasta ve çocuk tutuklularla ilgili tahliye taleplerinde bulunuldu.
Adalet Bakanlığı’nın 2020 verilerine göre, Türkiye’de 355 hapishanede 282 bin 703 tutuklu bulunuyor. Hapishane kapasitelerinin ne kadar olduğu ve bu kapasitenin ne kadar aşıldığına ilişkin kamuya açık bir bilgi yok. Bilgimiz dahilinde birçok hapishanede on kişilik koğuşlarda yirmi kişi bulunuyor. Tutuklular yerlerde veya dönüşümlü olarak yatmaktalar. Anlaşılacağı üzere hapishaneler kapasitelerini çoktan aşmış durumda. COVİD-19 salgını başladığı süreç itibariyle hapishanelerin sağlık sistemi bakımından elle tutulur bir değişiklik yapılmış değil. Salgın başlamadan önceki koşullarda sağlık hakkına erişim ile ilgili yaşanan sıkıntıları sıralarsak: Genel olarak kullanılan ring araçlarının dar, sağlıksız, havasız ve kışın soğuk, yazın sıcak olması sık sık eleştirilen bir konu. Ancak, buna ek olarak, son dönemde ring aracının içerisinde de küçük hücreler yapıldı ve hastaneye gitmek isteyen tutuklular bir kişinin bile sığmayacağı bu küçük bölmelere yerleştirilmek isteniyor. Ring içindeki bölmelerin sağlıksız oluşu nedeniyle birçok tutuklu hastaneye gitmeyi reddediyor, bu da tedavi hakkına erişimi engelliyor. Tutuklular hastaneye sevk sırasında jandarma tarafından hakarete ve tahrik edici ifadelere maruz kaldıklarını belirtiyor. Tutuklular taleplerine rağmen çoğu zaman revire çıkarılmıyor, ayrıca hastaneye sevk işlemleri de süresinde yapılmıyor. Hatırlatacak olursak, Edirne F Tipi Hapishanesi’nde 26 Kasım 2019 tarihinde rahatsızlanıp bilinci kapanan Selahattin Demirtaş yedi gün boyunca hastaneye sevk edilmedi, ancak kamuoyu baskısı sonrası 2 Aralık 2019’da sevk edildi. Tutuklular hastaneye sevk edilirken güvenlik sınırlarını aşan ve insanlık onuruyla bağdaşmayan kelepçeleme muamelelerine maruz kalabiliyor. Edirne F Tipi Hapishanesi’nde, hastaneye götürülürken iki farklı kelepçe takıldığı için tutuklular hastaneye gidişi reddedebiliyor. Açlık grevleri sonrası Bakırköy Kadın Kapalı Hapishanesi’nde ölüm orucunu sonlandıran tutukluyu ambulans yatağına zincirleyip hastaneye götürmeye çalıştıkları için tutuklu hastaneye gitmeyi reddetmiş ve tedavisi aksamıştı. COVİD-19 riskine karşı ivedi bir şekilde hastaneye erişmek gerekirken, hapishanelerde bu koşulların nasıl sağlanacağına, ivedi bir müdahalenin nasıl yapılacağına ilişkin bir planlama yok. Mayıs 2019’da hapishanelerde açlık grevi eylemini sonlandıran tutukluların hastaneye sevki ve tedavilerinin yapılması aylar sürmüştü. Hapishane koşulları yapısı gereği toplu bulunan yerler olması sebebiyle sosyal mesafenin korunması imkansızdır. Mekan olarak da, hastalığa direnç göstermeyi mümkün kılacak, hijyen, yeterli beslenme, temiz hava gibi unsurlar noktasında ciddi aksamaların yaşandığı yerlerdir. Sıcak su kesintileri süregelen sorunlar arasında. Sağlık önlemleri yerine getirilmezse, vücudun hastalığa direnç göstermesi mümkün olmayacaktır. Bunun dışında hastalığa karşı direnç göstermede insan psikolojisinin de çok önemli olduğu uzmanlar tarafından vurgulanmaktadır. Hapishaneler bu açıdan da oldukça negatif bir yer. Dolayısıyla hapishaneler korona virüsünün bulaşması için çok uygun bir alan, tutuklular kendilerini koruma olanaklarının sınırlı olması nedeniyle en büyük risk grubunu oluşturmakta. COVİD-19 riski karşısında gerekli önlemin alınmadığı takdirde binlerce tutuklunun hayatının tehlike altında olduğunu söylenebilir.,
Adalet Bakanlığı hapishaneler için önlem olarak görüşlerin iptal edildiğini duyurdu. Bunun yerine 15 dakikalık telefon konuşması yapılacağı belirtilmekte. Yıllardır hapishanelerde tecrit halinde tutulan tutukluların sağlığının düşünüldüğü iddia edilerek tecrit politikası sertleştirilmekte. Yukarıda da belirttiğimiz gibi özellikle siyasi tutsaklara karşı uygulanan insanlık dışı uygulamaların bu dönemde değişme ihtimalinin olduğunu düşünemeyiz. Aksine bu dönemde de her türlü insanlık dışı uygulamaların süreceğini öngörebiliriz. Siyasi tutsakları kapsamayan yasa değişikliğinin gündem olduğu bu günlerde devletin siyasilere olan tutumunu net olarak görebilmekteyiz. Devlet kurumlarının ne denli yeteneksiz, beceriksiz olduğunun açıkça anlaşıldığı, halk içinde kaynamanın devam ettiği bir zamandayız. Hal böyleyken devlet kurumlarının kendilerinin de ifade ettiği gibi dışarıda faaliyetlerine devam edebilecek kişileri tahliye etmemek üzerine çalışılmakta. Ancak yargı paketi tartışmaları sürerken siyasi tutsakların kapsam dışı bırakılması teşhirinin her dönemde yapılması gerekmektedir
Yazı; Yeni Demokrat Gençlik dergimizin 15. sayısında yayımlanmıştır.