Bu büyük direniş bizlere kitlelerin sadece iki gün içerişinde nasıl büyük işler başarabileceğini, iktidarları nasıl sarsabileceğini ve korkudan titretebileceğini göstermiştir.
Bundan 50 yıl önce Adalet Partisi ve CHP iş birliği ile sendikalar mevzuatında değişiklik yapılması için bir tasarı hazırlandı ve önce TBMM’de sonra Senato’da son olarak 11 Haziran 1970’de ise Cumhurbaşkanlığı’nda onaylandı. Onaylanan tasarıya göre işçilerin sendika seçme özgürlüğü ve sendika değiştirebilme özgürlükleri büyük ölçüde kısıtlanıyordu. Tasarının tek amacı DİSK’i bitirmek ve işçileri Türk-İş adlı devlet güdümlü sendikaya mahkum etmekti. Çünkü işçi sınıfının devrimci sendikalarda örgütlenmesi, sermayedarların koruyucusu olan devletin en son isteyeceği şeydir. Çünkü işçilerin devlet-sermaye güdümünde olan sendikalarda, yapılan her türlü baskıya, her türlü hak gaspına rağmen sessizce boyun eğmesini istiyorlar.
Bu tasarının onaylanarak yasalaşması ile birlikte DİSK, 17 Haziran gününe bir miting kararı aldı fakat daha öncesinden de fabrikalarda artan sorunlar ve işçilerin huzursuzlukları, 15 Haziran günü tasarıya karşı öfke ile birleşerek sokaklara aktı. İşçiler şalter indirdi, iş durdurdu ve yürüyüş kolları oluşturdu. İstanbul Anadolu Yakası’nda başlayan yürüyüş birçok noktada cevap buldu. Ankara Bursa, Adana ve İzmir’de de işçiler sokağa çıkmışlardı. Devlet o kadar çok korktu ki 60 gün sıkıyönetim ilan etti, işçiler birleşemesin diye köprüler açıldı. Düşman işçi sınıfının, halk kitlelerinin yıkıcı gücünden o kadar çok korkmuştu ki, direnişi kanla bastırabileceğini düşünerek; biri esnaf ikisi işçi, üç direnişçiyi katletti.
İşçilerin büyük direnişi karşısında sadece devlet değil, kimi DİSK yöneticilerinin de gözü korkmuştu. Öyle ki devletin de yönlendirmesiyle radyolardan direnişi sonlandırma çağrıları yaptılar. Bu çağrılar aslında kitleleri devletin ve düzenin çizdiği sınırlara çekme, bu sınırlara hapsetme amacını taşıyordu. Uzlaşmacı tavırlarıyla işçilere ihanet ettiler.
Öyle ki bardağı taşıran son damla olan bu yasa tasarısını hazırlayan, dönemin CHP Milletvekili ve Genel-İş Başkanı Abdullah Baştürk ise daha sonra DİSK Genel başkanı oldu! İşçiler fabrikalara dönseler de grev ve iş yavaşlatma eylemlerine devam ettiler, her defasında kararlılıklarını açıkça belirttiler. İşçi ve sendika düşmanı yasanın geri çekilmesi ile birlikte, direnişe önderlik eden devrimci birçok işçi işlerinden atıldı. Fakat DİSK devrimci işçilerin yanında olmayarak çizgisini iyiden iyiye sarı sendika noktasına çekmişti.
15-16 Haziran’dan Tekel Direnişi’ne, Metal Fırtına’dan Gezi İsyanı’na devrim kitlelerin eseri olacaktır
ABD’de George Floyd’un katledilişi ile başlayan ve Avrupa’nın bir çok ülkesine sıçrayan faşizme, şovenizme ve bekçi-polis terörüne karşı eylemler tüm hızıyla sürüyor. Coğrafyamızda faşizm ve bunun bir izdüşümü olarak devlet şiddeti her geçen gün halklar açısından dayanılmaz bir hale gelmektedir. Sokak ortasında polis pervasızca insanlara saldırabilmekte ve katledebilmektedir. Kürt halkına düşmanlığın bir sonucu olarak bir kişinin emriyle halkın seçtiği vekillerin vekillikleri düşürülebilmektedir. T. Kürdistanı’nda işkence edilen gençlerin görüntüleri medyaya yansırken sorumlular hiçbir hesap vermemektedir. Genç kadınlar kaybolurken zanlılar devlet eliyle kaçırılmaktadır. Evlerinin önünde oyun oynayan Kürt çocukları panzerlerle ve silahlarla kovalanarak gözaltına alınmaktadır.
Pandemi süreci başladığından beri “çarklar dönmeli” denilerek, işçiler ölüm riski altında çalışmak zorunda bırakılmakta, sistem tarafından pandemi fırsata çevrilerek esnek çalışma koşulları emekçilere dayatılmaktadır.
Sadece bu 3 aylık süreçte binlerce işçi işten atıldı bir o kadarı ücretsiz izne çıkarıldı. İşçiler, emekçiler, gençler, ezilenler her gün ya intihar ediyor ya da intiharın eşiğine geliyor.
Bugün biz gençliğin görevi; 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin, işçi sınıfı ve ezilenler tarihinin önemini kavramak ve bu tarihsel süreci iyi ve doğru okuyarak günümüze rehber etmektir. Bu büyük direniş bizlere kitlelerin sadece iki gün içerişinde nasıl büyük işler başarabileceğini, iktidarları nasıl sarsabileceğini ve korkudan titretebileceğini göstermiştir. 15-16 Haziran da Gezi İsyanı da, kitlelerin yıkıcı-değiştirici-öğretici-yapıcı gücünü net bir şekilde ortaya koyan halk isyanlarıdır. Bu büyük ve tarihsel direnişleri sadece takvimsel bir gündem olarak ele almak ondan yeterince ders çıkartmamak olacak ve kitle eylemlerinin yıkıcı-yaratıcı gücünü kavramayarak onun içini boşaltmak yeni 15-16 Haziranları yaratamamayı beraberinde getirecektir.
Tüm bu kapitalist, faşist ablukanın kırılabilmesi için mücadeleye daha sıkı sarılmalı ve yükseltmeliyiz. Nasıl ki 71 devrimci kopuşun mimarlarından Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya; 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi’ne bizzat katılarak ve doğru bir okumasını yaparak Komünist hareketin ideolojik politik hattının oluşmasında bu direnişi bir ışık olarak kullandıysa; bizler de bu tarihsel mirasın devamcıları olarak aynı yöntem ve inançla 15-16 Haziran’ı, Tekel’i, Metal Fırtına’yı ve Gezi’yi okumalıyız. Buralardan ders ve deneyimler alarak günümüze ışık tutmalı, bu ışığın aydınlattığı mücadeleyi yükseklere çıkartmalıyız.
Gençlik her daim toplumun dinamik ve baş eğmez kesimi olmaya devam edecek. Tarihimizden, işçi direnişlerimizden, halk isyanlarımızdan aldığımız güçle geleceği öreceğiz! “Devrim kitlelerin eseri olacaktır”
Yaşasın 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi
Yeni Demokrat Gençlik/Ciwanên Demokratên Nû